Ona öylece bakıyordu. Bree sadece susuyor ve bakıyordu derin derin… Adam vahşetin pençesindeydi… Doğrusu bu olmazdı. Vahşet oydu! Yavaşça endamlı bir biçimde ayağa kalktı. Dudaklarına ufak tebessümler kondurdu, çarpıcı bir imaj verdi. Dudağından akan kanı sanki normalmişçesine silmeden kıza yaklaştı. Ah, küçük suratlı kadersiz Bree… Bree minicik bir suratı olan ufak bir kızdı. Güzelliğini anlatmaya kelimelerin yetmediği çok açık olmakla beraber zekâsı ise güzel işliyordu. Karamel rengi saçları bellerine kadar uzanıyordu. İncecik bedeni sanki rüzgârla dans ediyordu. Çıt diye kırılacaktı beli biri ona sarılsa. O denli güzel o denli narindi… Gözlerine bakan kimse bedenen olmasa da ruhen taşa dönüşüyordu. O cennetteki yasak elmaydı. O Havva’nın ve Adem’in şehvetine kapıldığı günahtı… Uzak durulmalıydı. Ela rengi gözleri olan bu kız, güzelliği ile karşısındaki adamı büyülemişti. Vampir yerine bir büyücü olabilirdi. Ama ne kadar güzel olursa olsun kader ayırt etmiyor en acımasız şekilde yargılıyordu onu. Adam Bree’e yaklaştı. Gözlerini ondan alamıyordu. Ona bakınca içinde fırtınalar kopuyordu, kelebeklerin kanat çırpışları yankılanıyordu, durmuş kalbi yeniden atıyordu... Kız mükemmel iki dudağını araladı ve konuşmaya başladı. Sanki büyük bir müzikal gösterisindeki o güzel sanatçı kadınların sesi kadar ince ve yumuşaktı. Eğer biraz daha dinlese uyuyabilirdi herkes…
“Sen bir katilsin.”
Adam öyle bir kahkaha attı ki Floransa’nın sütunları çatlayacaktı neredeyse… Bir vampire sen katilsin demişti Bree. Bu büyük bir ironiydi… Vampir biraz daha yaklaştı. Alay mı ediyordu yoksa onu etkileyemeye mi çalışıyordu o meçhuldü ama bilinen tek hakikat vampir Bree’ten çok hoşlanmıştı. Onun ince rüzgarla dans eden bedeniyle ilgili kurduğu hayaller drakulanın düşündüğü o iğrenç işkencelerin biraz kibarlaştırılmış haliydi.
“Bunu bilmen güzel. Daha fazlasını da göreceksin…”
Bree ’in gözleri yağmurun damlalarından daha çok akan yaşla doldu. Korkuyordu bedeninden küçük yüreği. Bir kızı korkutmak onun gizlenmiş olan intikam duygularının yeniden canlanmasına sebep olurdu. Hayatının hatasını yapmak üzere olan Vampir hiç üslubunu bozmadan dolanıyordu. Bree badem gözleriyle yerde yatan kanı süzülmüş kadını incelemeye başladı. Bembeyaz olmuştu ve bu çok ürkütücü duruyordu. Kanı sonuna kadar içilmişti. Bir damla bile bırakılmamış boş bir bardak gibi, suyu süzülmüş bir portakal gibi... İncecik bedeni daha da incelmiş ve yerdeki fıçının yanına devrilmişti. Sarı bukleleri yanına dökülmüş pembe dudağı beyaz tenine nazaran kırmızı durmaya başlamıştı. Kadın tanıdık geliyordu. Bu sima ne kadarda benziyordu. Bree kadına yaklaştı. Elindeki yüzüğü tuttu. Birden ayağa kalktı. Elini yüzünü eteğine sildi.
“Seninleyim…”
Vampir memnun olmuştu. Suratındaki karizmatik ifade yer değiştirdi mutlulukla… Çarpık bir gülümsemeyle karşılık verdi. Bu kıza sahip olunca onu bir kuleye kapatacaktı. Bu kadar bencildi. Kimsenin görmesini istemiyordu kendi kadar güzel olan bu kızı. Dudaklarını araladı. Ama Bree hızlı bir hamleyle pamuk gibi elleriyle dudağından kaçacak olan sözleri susturuverdi. Dudaklarına dokundu ve onu sonsuz bir sessizliğe gömdü.
“Konuşma. Ben biliyorum neler olacağını…”
Vampir ay ışığından da beter parlak olan kehribar rengi gözleriyle kıza sevgi dolu bir bakış attı. Evet oluyordu… Oda Âdem’in işlediği günaha giriyordu. Bu kıza bakmak bile içini ısıtırken onun olacağı için içi ürperiyor, çocuksu bir sevinç sarıyordu bedenini. Onunla bütün gün operada şarkı söyleyebilirdi, yakınlardaki bir barda dans edebilirdi. Ya da sadece onu izleyebilirdi… Bu ölümsüz vücudu aşkı tadıyordu. Ama yanılıyordu. Bu büyüden de beterdi. Ona aşık olan kurtulamıyordu. Ölümsüz olsan bile ondan ayrılacağın korkusu sararsa bedenini, intihar rüzgarları esiyor; ölüm geliyordu aklına insanın. Bu kız eli kansız bir katildi. Gözleriyle bitiriyordu işini.
Bree ve Vampir bir süre bakıştıktan sonra vampirin dikkati dağıldı. Gitmesi gerektiğini hatırladı. Biraz daha bakarsa kızın onu kandırıp bedenini güneşe tutturup kül olabileceğini de... İhtimaller hiç bitmiyordu.
“Gitmemiz gerek…” dedi sesine hafif bir ciddiyet vererek. Ama bunu başaramamıştı içindeki o endişeden. Bree’i kızdırmaktan ve üzmekten çok korkuyordu ne kadar güçlü olursa olsun.
“Sen git. Ben hemen geliyorum…” dedi yumuşak ses tonunu kullandığının farkında olarak. Şimdi kendinden emindi ve ne yaptığını gayet iyi biliyordu.
Bree çürümeye başlayan kadının bedenine yaklaştı. Kulağına eğildi. Etraftaki seslere bakılırsa Vampir çoktan gitmişti. Ortalıkta içeride uçan sineğin kanat seslerinden başka rahatsız edici ses yoktu. Bree gözlerinden iki damla yaşı kadının omzuna düşürdü. Fısıldadı ince sesiyle.
“Senin intikamını alacağım anne…”