Gece saat epey geç olmuştu. Sokakta birkaç kişi dışında hiç kimse yoktu. Sağanak yağmurdan dolayı sokak köpekleri bile kuytu bir yerlerde dinleniyor olmalıydı. Rach, kafasında milyon tane soruyla, sokağı yıkayan sağanak yağmurun altında aklını kaçırmış gibi dolanıyordu. Böylesine soğuk bir havada üzerinde sadece ince askılı, geceliği andıran, kırmızı elbisesi ve ayağında da ev terliği vardı. Aslında tam olarak evden bu kadar hazırlıksız ve deli gibi çıkmasını gerektirecek bir durum yoktu. Sadece bunalmıştı, kendini dört duvar arasında boğulacak gibi hissetmişti ve acele ile evin anahtarını almak aklına bile gelmemişti. O eve bir daha dönmek istemiyordu. Bütün ailesini o lanet evde kaybetmişti. Annesi, babası, daha küçücük olan kardeşi ve büyükannesi. Şimdi ise o kocaman evde yalnızdı. Annesinin giymeye henüz kıyamadığı beyaz elbisesi, babasının küçük ama sevimli tamirhanesi, küçük kardeşinin daha doyuncaya kadar oynayamadığı minik oyuncakları, büyükannesinin henüz tamamlayamadığı -pamuk elleriyle ördüğü- eldivenler. Kala kala bunlar kalmıştı sadece. O eve dönemezdi. Yine hayatın anlamsız olduğunu düşündüğü bir geceydi bu gece. Bazıları ona karamsar diyordu. İyimser olmak için bir sebebi varmış gibi. ' Ahh! Yine sakarlığım tuttu.' Dalgınlıktan ayağının takıldığı taşa var gücüyle vurduğunda bir dükkanın camlarının aşağı ineceği aklının ucundan bile geçmemişti. Ardından birkaç ayak sesi, dükkanın sahibinin Rach hızla yürürken arkasından ettiği küfürler, birkaç kadının arkadan ' Serseri ' diye bağırışı ve Rach'in aldırmayışı...
Şüphesiz kendini iyi hissedebileceği bir yere, birine ihtiyacı vardı. Kafasını dağıtmalıydı. Belki biriyle saatlerce hiç konuşmadan oturmak bile ona yeterdi. Sadece birinin onun yanında olduğunu bilmeliydi, kendini güvende hissetmeliydi. Islak kaldırımlardan birine oturdu. Kahverengi saçlarından sular süzülüyordu. Kim bilir koyu kahverengi gözleri nasıl şişmişti. Aldırmıyordu. Etrafına bakındı. Saatin tam olarak kaç olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. En fazla üç katlı olan evlerden hiçbirinin ışığı yanmıyordu. Küçük bir mahalleye benziyordu burası. Daha önce hiç görmemişti ya da görmüştü ama anımsayamıyordu. Ayakları onu buraya getirmişti. Soğuktan dişlerinin birbirine çarptığını sonunda fark etti. Elleri buz kesilmişti. Bacağından aşağı doğru süzülen kanı daha yeni fark etmişti. Bedeni uyuşmuş olduğundan hiçbirşey hissetmemişti. Kanın aktığı yere baktı. Büyük bir cam parçası bacağına saplanmıştı. Eliyle hızla cam parçasını alıp yere fırlattı. ' Lanet olsun. ' Elbisesinden uzun bir parça koparıp yaranın olduğu yeri oldukça sıkı bir şekilde bağladı. İlk defa kollarında ki morluklar bir işe yaramıştı. Ruhundaki yaradan başka bir acı hissetmiyordu. Oturduğu yerden kalktığında aklında gitmek için tek bir yer vardı. Raymond... Kapıldığı aptalca bir aşk yüzünden en yakın arkadaşını öylesine kırmıştı. Affetmesini beklemiyordu. Çünkü ona verdiği acı büyüktü. Bu düşüncenin verdiği acıyla sanki kalbinin derinliklerine bir sızı saplandı. Gözlerinde birikmiş olan yaşların sağanak yağmura karışmasına izin verdi. Daha sonra acısını yavaş yavaş hissetmeye başladığı bacağındaki yaraya aldırmadan adımlarını hızlandırdı. En yakın arkadaşının kendisini geri çevirmeyeceğine o kadar emindi. Koşar adımlarla gidiyordu. Eve vardığında ışığın yanmasına o kadar sevinmişti ki gözlerinden akan yaşlar yüzüne yayılan ufak tebessümle son bulmuştu. Kapıya geldiğinde birkaç dakika nefesinin normale dönmesi için durdu. Daha sonra hafifçe kapıyı çaldı. Kapı açıldığında Rach'in içine inanılmaz bir huzur dolmuştu. Sarı saçları, iri yeşil gözleri, beyaz teni ve oldukça yapılı olan vücuduyla Raymond karşısındaydı. Şaşkın görünüyordu. Çünkü Rach tam anlamıyla sefil durumdaydı. Üzerinden sular süzülüyordu. Gözlerinin altı mosmordu ve oldukça şişmişti. Kollarında eroinin verdiği morluklar vardı ve bacağı da kandan kıpkırmızı olmuştu.
' Ra-Rach, sana neler oldu böyle? ' Raymond şaşkınlıktan adeta dilini yutmuş gibiydi. Daha önce onu hiç böyle görmemişti. Sadece iki aydır onu görmemiş olmasına rağmen Rachel aşırı derecede zayıflamıştı. Ağzını açmaya fırsat kalmadan Rach yere yığıldı...
Gözlerini açtığında Raymond karşısındaydı ve gözlerinden yavaşca süzülen yaşları siliyordu.
' Ray, ya-yalvarırım bana yardım et. Sana bir numara vereceğim, hemen ara ve ona durumu anlat. Hemen i-ilaç getirmesini yoksa öleceğimi söyle. Yalvarırım acele et! '
Rach, bunları zorlukla söyleyebilmişti. Ateşi oldukça yükselmişti ve şiddetli bir biçimde çırpınıyordu. Şüphesiz eroini kastediyordu, ilaç diyerek. Raymond ne yapacağını bilmiyordu. Biricik arkadaşı nasıl bu hale gelmişti? Onun dediğini yapamazdı. Kendini daha fazla zehirlemesine tabii ki izin vermeyecekti.
' Kahretsin Rach, bunu yapamam. Seni nasıl zehirleyebilirim. Hemen hastaneye götürmeliyim seni. '
Raymond adeta deliye dönmüştü. Sinirden ve üzüntüden ne yapacağını bilemez haldeydi. Arkadaşına hatta kardeşine bunu yapanı bulup onu öldürmeliydi. Rach'in çırpınmalarına ve sözlerine aldırmadan onu kucağına aldığı gibi koşar adımlarla evden çıkardı. Yağmur şiddetini arttırmıştı ama yapacak birşey yoktu. Yoldan tek bir araba bile geçmiyordu. Rach yarı baygın bir şekilde Raymond'ın kucağında yatıyordu. Ray ise hala olanlara inanamıyor ve gözyaşlarına engel olamıyordu. Yeşil gözleri çoktan kızarmış olmalıydı. Koşar adımlarla giderken ayağının sıçrattığı su birikintilerine aldırış etmiyordu. Sokak lambalarından başka ışık yoktu. Lambalarında üçünden en fazla biri yanıyordu. Çaresizlik, bu olmalıydı. Arkadaşı gözlerinin önünde ölüyormuş gibiydi ve tek yapabildiği aptal gibi koşmaktı. Sokağın sonunda büyük bir yerin ışığının yandığını gördü ve oraya doğru koşmaya başladı. Yolun sonuna yaklaştıkça fark etti. Oranın hastane olduğu aşikârdı. Çaresizlikten akan gözyaşları bir nebze de olsa sevince dönmüştü. Hastanenin acil girişine yaklaştığında var gücüyle bağırmaya başladı Raymond.
' Yardım edin, lütfen, çabuk olun. '
Birkaç kişi koşarak içeriden çıktılar ve yanlarında beyaz bir sedye vardı. Ray, Rach'i sedyenin üzerine bırakırken bile elleri onun elinden ayrılmıyordu.
' İyi olacaksın, ben yanındayım, iyi olacaksın.'
Daha sonra hemşire olduğunu düşündüğü bir bayan Rach'in zaten mosmor olan kollarına serum taktı. Rach gözleri yarı açık bir şekilde sadece karartı olarak gördüğü suretler ve parlak bir ışık olduğunu fark etti. Gözleri tamamen kapandı. Rach beyaz, büyük bir kapıdan içeri götürülürken bir erkek sesi;
' Burdan gerisine giremezsiniz, lütfen burada bekleyin. '
Bir gecede sanki elli yıl yaşlanmıştı Ray. Gözleri kıpkırmızı olmuştu ve ruhsal durumu tamamen çöküntüye uğramıştı. Tek istediği arkadaşının sağ salim yanına dönmesiydi. Bir daha onu asla bırakmayacaktı, ne olursa olsun. Olanların hepsinin kendi suçu olarak görüyordu. Onu yalnız, savunmasız bir şekilde o kahrolası Ken'in eline bırakmıştı. Bu düşünceler içinde olduğu yere çöktü. Nefes alamıyor gibiydi. Geçen her saniye sanki bir asır gibiydi. Bu sırada içerede kendinde olmayan Rach, küçüp çaplı cerrahi bir müdahaleye hazırlnıyordu. Gözlerini açtığında üstünde büyük, parlak ışıklar olduğunu gördü. Bir an gözlerinin ışığa hiç alışamayacağını düşündü. Daha sonra uzun boylu, beyaz önlük giymiş birini fark etti. Kırlaşmış saçları oldukça seyrekleşmişti ve yüzü asıktı. Birşeyler söylüyordu ama dediklerinden hiçbirşey anlaşılmıyordu. Sanki uykuda sayıklıyormuşcasına konuşuyordu. Rach hiç aldırmıyordu. Ağızlığı andıran büyük birşeyin ağzını ve burnunu kapattığını fark ettiğinde içi geçmiş gibiydi. Şüphesiz narkoz veriliyordu. Şuuru zaten uykuya meyilli olduğundan, birkaç saniye geçmeden gözleri kapanmıştı...