Sodyum buharlı sokak lambalarının, gölgeleri gecenin içine doğru çekilmeye zorlayan ışığa altında yürümeye devam etti. Sokağın boş olması, çevredeki evlerin sakinlerinin çoktan uykuya dalmış olması huzurlu bir sessizlik sunmaktaydı. Kendi adım seslerinin yankılanması sessizliği bozuyor olsa da, kendini ve kendiyle ilgili herşeyi sevdiği, hatta kutsal bulduğu için bunu önemsemedi.
Aslında zeki ve becerikli biri sayılırdı. Birçok insanı zaman zaman kararsız bırakan, bazı önemli dönemeçlerde hatalı kararlar vermelerine neden olan duygulardan da bağımsızdı. Bunu hep böyle yorumlamıştı, duygusuzluğunun bir ödül, bir avantaj olduğunu düşünüyordu. Hepten duygusuz da değildi aslında, zaman zaman bir duygu hissediyordu, kısmen ürperme, kısmen korku. Aslında bu da gereksiz risklere girmemesi için onu durduran bir güvenlik sistemiydi garip ve çarpık zihninde.
Düşüncelere dalmışken farkında olmadan hızlanmıştı, içinde bulunduğu yaz mevsimine rağmen, ortalamanın üzerinde bir sıcaklık vardı. Ter damlacıkları, uzun saçlarını takip ederek birikiyor, aralarına birkaç uzun tel beyaz karışmış olan siyah saçlarına bir parlaklık vererek boynundan aşağı süzülüyordu.
Ona dürüst demek doğru olmazdı. Düpedüz yalancı ve sahtekardı. Fakat yalanları tutarlıydı, bu sebeple iletişim kurmak ve manipule etmek zorunda kaldığı kişiler genellikle onun dürüstlüğüyle ilgili şüphe duymazlardı. Mecbur kalmadıkça küçümsediği 'diğerleri' ile bağlantı kurmazdı. Mecbur kaldığında ise yalanlarla istediğini elde etmeye çalışırdı.
Yalancıların pekçoğu yalanla gerçek arasındaki çizgiyi kaybettikleri için tecrübeli kulaklar bu yalancıları hemen ayırtedebilirler. Fakat Matis Serden, gerçekle yalan arasındaki çizginin farkındalığını asla kaybetmemişti, sadece aradaki farka saygı göstermiyordu.
Tüm finansal sorunlarını da bu yalanlarla manipule ettiği ve içten içe küçümsediği insanlar aracılığıyla çözmüş ve becerikliliği ile gözlerden uzak kalmayı başarmıştı. Tıpkı yavaş yavaş sonuna geldiği sokağın gölgeleri gibi, toplumda göze çarpmayan bir gölge gibiydi. Zaten istediği de buydu.
Matis, eski bir binanın önünde durdu, bir hayli yıpranmış bina, ışıklandırması da yapılmadığı için terkedilmiş gibi görünüyordu. Fakat iyi bir yalancıyı basit kamuflaj önlemleri kandırmaya yetmez, Matis ev ödevine iyi çalışmıştı.
Sessizce kadim dillerden kalmış bir eserin iki pasajını zihninde tekrar etti, tüm vurguları ve kelimeleri doğru hatırladığına emin olunca, kısık bir sesle pasajı ezberden okudu. Son hece ile birlikte avuçiçi ve kalbinin çevresinde bir sıcaklık hissetti, tecrübeli bir büyücü ya da insanüstü olmadığı için bu bile ona ağır geldi ve nefesi hızlandı. Yine de dikkatini eski ve karanlık yapının kapısına yöneltti, sıcaklık hafifçe aktı, kapı sadece eğitimli gözlerin görebileceği şekilde donuk mavi renkli bir ışıkla parıldadı, ve Matis zihninde bir ses duydu :
' Hoşgeldin UDARKA, seni bekliyoruz, huzurumuza gelebilirsin '
Matis, tüm ritüelleri doğru olarak yerine getirmişti, 20 cansız bedenden oluşan koleksiyonunu udar efendilerine sunmuş, yaşam veren kanın sırrını çözmek için buraya kadar gelmişti. Udarka olmayı göze almış, onların güvenini kazanmak ve karanlık bir yolu ona sunmaları için bazı canice emirlerini kendi bedeni ve aklından başka destek almadan yerine getirmişti. Artık udarka yolunun sonundaydı, çaylaklık bitmiş ve güven kazanılmıştı.
' Geliyorum ' dedi Matis Serden.
Uzun saçlarını hafifçe savurdu, adeleli ve zarif vücudunu örten ince gömlek ve pantolunu oraya bırakarak, çıplak bedenini yapıya yöneltti...