1.BÖLÜM
Gece soğuktu. Üşümek için neden bulmakta çoktu zaten. Karanlıkta gördüğüm karaltılar, akbabaların o iğrenç korkutucu sesi ve kedilerin parlayan gözleri korkudan titrememe neden oluyordu. Ben böyle transa geçmiş gibi titrerken diğer insanların robot gibi durmasıysa şaşırtıcıydı. Gözleri kedilerinkinden farksız, birbirlerine hiç bakmadan yürüyen insanlar(insan demek ne kadar doğruydu bilmiyorum ama)beni kendilerinden uzaklaştırıyorlardı. Siyah pelerinimle aralarından başımı eğip geçmem kolay oluyordu. Siyah saçlarım ve kahverengi gözlerimle; yanağımdan ve dudağımdan başka geceye gösterdiğim bir şeyim yoktu. Washington sokakları artık, sadece robotlaşmış insanlardan oluşan kuru bir kalabalığın ev sahibinden başka bir şey değildi.
Robot insanların yanlarından geçerken bazen konuşmalara denk geliyordum. Bizimkilerden farksızdı.(Fransız aksanıyla İngilizce konuşmaktan bahsetmiyordum tabi)Yani, normal insan konuşmalarından farksızdı. Bizimle aralarındaki tek fark ise onların RUHSUZ olmalarıydı.
2.BÖLÜM
Hiç önüme bakmadan yürüyordum. Hızlı adımlarla bir an önce evime gitmem ve bu saçmalıktan hemen kurtulmam gerekiyordu. “Ahh!”demek robotlaşmış insanlarında görgüsüzleri vardı. Koluma çarpıp geçen yabancının çok kuvvetli olduğu belliydi. Arkama dönüp ona baktığımda onun da bana baktığını gördüm. Ama bu olamazdı. Bana bakan kesinlikle normal bir insandı. Pelerinimin şapkasını iyice çekip gözlerimi gizledim ve yabancının arkasından gitmeye başladım. Adımları hızlanmaya başladı. Ben de onun hızına ayak uydurmaya çalışıyordum. Karanlık bir sokağa saptığını görünce koşmaya başladım. Bir binanın yangın merdiveninden yukarı çıkıyordu. Hiç yavaşlamadan arkasından koşmaya devam ettim.
Yüksek binalardan birinin üstündeydik. Siyah pelerinimle bir an kendimi ‘BATMAN’ gibi hissetsem de, ayağıma atılan çelmeyle aşağıya sendelemem bir oldu.
“Seni pislik!”yabancı beni öyle bir güçle itti ki çoktan düşüşe geçmiştim. Çığlıklar içinde bağırıyordum ki tam yere çarpmama 5-10 sn kala... Uyandım.
Yatağımdan yere düşüp kafamı masanın ayağına çarpınca öldüğümü zannettim.
“Lanet olsun!”başımı ovalamaya başladım. Sarhoş gibi bir şeydim.”Bu lanet olası yataktan nefret ediyordum.”Gerçekten canım yanıyordu.
“Hey! Günaydın ufaklık!”içeriye giren babamdı.
“Tanrım! Baba odama bu şekilde giremezsin.”sitem etmem onun gülmesine neden olmuştu.
”Aslında seni yerde bulacağımı zannetmiyordum.”gülüşü yüzüne daha da çok yayıldı.
“Bir kâbusun üzerine hiç de iyi gelmiyorsun.”dedim.
“Hadi! Kahvaltı hazır.”kahvaltı dediği ise; iki tane yumurta ve reçelden başka bir şey değildi.
Zorlada olsa ayağa kalkıp yatağıma oturdum.”Kalkabilirsem gelirim.” Sesim iğrençti.’Öhö ‘ düzeltmeye çalışıyordum ama olmuyordu.
Babam ıslık çalarak odamdan çıkarken ben de yabancıyı hatırlamaya çalıştım.
Düşmeden önce 1 sn.de olsa yüzünü görmüştüm. Siyah gözleri, düzgün kaşları ve keskin yüz hatlarıyla gerçekten çok yakışıklıydı. Pelerininin şapkası yüzünün bir tarafına gölge düşürmüştü zaten ama karizmatik göründüğünü söyleyebilirdim. Yabancının yakışıklılığıyla mest olmuş baygın baygın hayal kurarken gerçek hayata dönmem Joe ‘nun metal şarkıyı açmasıyla oldu.
“Keş şunu!”çatı katındaki odasında sabahtan akşama kadar garip sesler çıkaran o pis grupların şarkılarını dinleyip duran kişi benim abimdi.
Başım gerçekten çok acıyordu. Kafamı ovalayarak banyoya doğru yürüdüm. Aynada kendime bakınca gerçekten midem kasılmaya başladı. Gözlerim kıpkırmızı ve şiş, saçlarımsa karmakarışıktı. Kısacası kan ağlıyor gibiydim. Yüzüme bir su çarpıp, makyaj eşyalarımı aramaya başladım.
“Ah!”Düşmüştüm. Her yerim kırılmış olabilirdi. Binlerce metre yükseklikten itildikten sonra hala o müthiş acıyı hissettim. Neden hemen ölmüyordum ki. Kıpırdayamıyordum zaten. Biri gelse de beni kurtarsa hiç fena olmazdı. Kafamdan akan kanları görebiliyordum. Sonra başıma o yabancının tekrar dikilmesiyle şok oldum. Kısık gözlerle ona bakıp konuşmaya çalışıyordum ama bana nefretle bakan gözleri canımın daha çok acımasına neden oluyordu. Bir insan benden neden nefret etsin ki.
“Evinize dönün.”dedi. Hiçbir şey anlamamıştım ama o konuşmaya devam etti.”Mezarlarınıza geri dönün. Bu çağda burada işiniz yok. Beni de almanıza izin vermem. “sesi sert ve etkileyiciydi.
“Ben...”diyebildim ama yabancının doğrulttuğu silahla korkudan inlemem bir oldu. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Gözyaşlarım beni boğacak şekilde akıyordu. Burnumun dibindeki silah patlamak üzereydi. Yabancı ilk önce silahı çekti. Sonraysa üstüme eğilip bana bakmaya başladı.
“Sen...”dedi ama vücudum ağrılar içinde yerde kıvrılırken tekrar bayılmamla sesi kesilmişti.
Banyonun önüne serilmiştim. Neler oluyordu böyle? Aynı rüyanın devamı mı? Bana bir şeyler olduğu kesindi. Delirdiğimi söyleyebilirdim.
Şuna bak! Uyurken mi ağladım.