Vampir Akademisi RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Vampirlerin Yetiştirildiği, Harika ve Büyüleyici Bir Okul
 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Lisandra Bellson Kurgu

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Lisandra Bellson

Lisandra Bellson


Özel Yetenek : Ruh elementini kullanabilme
Rp Yaşı : 17
Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 28/06/10
Yaş : 31

Rol Puanı
Ro Gücü:
Lisandra Bellson Kurgu Left_bar_bleue0/0Lisandra Bellson Kurgu Empty_bar_bleue  (0/0)

Lisandra Bellson Kurgu Empty
MesajKonu: Lisandra Bellson Kurgu   Lisandra Bellson Kurgu I_icon_minitimeSalı Haz. 29, 2010 4:14 am

Hani biliyorsun, hep bahsettiğim bir şarkı var..
Bir şarkı; aradığım, özlediğim, aslında nasıl, benim de bilmediğim..
İşte onu düşünüyorum bazen, hele yüreğime dokunan bir şarkı duyduğumda.
"Bu, o mu acaba?" diye soruyorum kendime, korkak ve zavallı bir
ruh haliyle. Korkak; çünkü ya o ise, bu kadar zaman, bu kadar hüzün
sonrası ne olacak halim? Zavallı; çünkü ya o değilse, daha ne kadar
zaman geçmesi gerekecek?

Bazen duyduğum bir şarkının, aradığım o şarkı olduğunu düşünüyorum ama
her seferinde çatlak notalar veya detone bir vokal bozuyor her şeyi. "Hiç dinlememiş olsaydım"
dedirtiyor insana. Öyle ki, acaba aramak mı hata, yoksa bulduğunu
sanmak mı, onu bile bilemiyorum. Vazgeçeyim diyorum kendi kendime, ama
insan kendinden vazgeçemiyor ki.. O etine batıp duran umut yok mu,
kancasını derine saplamış, çıkarıp atamıyorsun içinden istesen bile.
Çaresiz yürümeye devam ediyorsun ve aramaya, aradığını bilmeden,
bulacağını ummadan..

Hani bir kez söylemiştim, "bu kadar zor mu olmalı bazı şeyler" diye sana.. Sen de bana kolay olursa kıymeti olmayacağını söylemiştin.. Aslında beni yanlış anlamıştın. Çünkü ben sadece "bazı"
şeylerin kolay olmasını istemiştim, zaten diğer her şeyin zor olacağını
biliyordum. Sadece bazı şeyler, belki küçük şeyler, ama insana devam
etme gücü verecek minik, miniminnacık umut çiçekleri. Onlar bile bu
kadar dikenli olmak zorunda mı? Olmalı mı? Ey Tanrım, ne çok vaktin var
bizlerle eğlenmek için!

Hatırlıyorum, hep ellerinin ne denli yaralı olduğunu söylerdin.. Ben de
seni iyileştirmek istediğimi.. Belki de bir şarkı değil aradığım, ne
dersin? Belki de.. Hani küçükken okuduğumuz çizgi romanlar vardı..
Sonunda ne olursa olsun iyi ve yürekli kahraman tüm kötüleri yener ve
güzeller güzeli sevgilisini kurtarır. Ama ilginçtir ki, sevgilisi
kahramanın gerçekte kim olduğunu bilmez hiç.. Aslında onu tanımaktadır
ama kostümü ile değil, bir kahraman olarak değil. İşte belki de ben o
kahraman olmak istiyorum, sen de o sevgilisin, sevgilimsin. Bir şarkı
değil belki de aradığım, bir kahramanlık hikayesi. Şarkı sadece o
hikayenin tamamlayıcısı.

Aslında düşünüyorum da, ne önemi var? Şarkıyı bulsam ne olacak? Veya o
kahraman olabilsem? Tüm dünya dizlerinin üstüne çöküp bana selam mı
verecek? Her şey olduğu gibi kalacak, yeni olanlar ise eskiyecek ve
farklılığını yitirecek. İşte, ne kadar böyle düşünsem de o bahsettiğim
umut çiçekleri yok mu.. "Peki ya bu sefer farklı olursa, farklı kalırsa; senin kalırsa"
diye çınlatan kulaklarımı. İşte o çiçekleri seviyorum ben. Biliyorsun,
ben küçük ihtimallerin kadınıyım; en sevdiğim ihtimal %1 benim, çünkü en
kıymetlisi o. Aradığım o küçük ihtimal sanırım. Veya ben ne aradığımı
bilmiyorum.. Umut çiçekleri bile çoktan solmuş veya hiç varolmamış; her
şeye hakim olan ne şarkı, ne kahraman ne de küçük ihtimal; aslında
benim deliliğim.

Peki, sen benim deliliğim olur musun?


Delilik dedim de... Bildiğini sanıyorsun ne deli
olduğumu, ama bir bilsen gerçekte nasıl birisiyim.. Bir bilsen şu
fırtınaların ne denli güçsüz kaldığını, yüreğimde esen meltemlerle bile
kıyaslandığında.. Yorgun görünüyorum, belki gerçekten çok yoruldum, ama
içimde benim de bilmediğim bir çark dönüyor ve beni bir şekilde ayakta
tutuyor, görebilsen..

Delilik dediğimiz acaba kendimize ve her şeye yabancılaşmamız mı, yoksa
kendimize daha çok yaklaşmamız mı, kestiremiyorum. Bazen öyle yabancı
geliyor hissettiklerim, sanki içimde biri var, beni reddeden,
yadsıyan.. Bazen de ben içimden bakıyorum her şeye, en derinden,
merkezinden.. Veya delilik, bu yazdıklarımı yazdıran halim mi, karar
veremeyen, anlayamayan?

Durup düşünüce ne çok netice çıkartıyor insan küçük şeylerden aslında..
Mesela, deliliğim aslında sensin, sen oldun çoktan da ben farkına
varamadım. Hangi gölgenin ardına baksam bir başka netice çıkıyor, ben
de şaşırıyorum. Hepsinin içinde de sen varsın, o veya bu şekilde. Acaba
bu, seni düşünerek delirdiğim anlamına mı geliyor?

Parmaklarım bile beni dinlemiyor; ben ne düşünüyorum, onlar ne yazıyor.
Kötü bir his, insanın kendine hükmedememesi. Biraz yüzeysellikten
vazgeçince bu durum öyle bariz görünüyor ki.. Kalbime hükmedemiyorum;
beni takmıyor. Aklım zaten bir karış havada. Ayaklarım hep istemediğim
yönlere yürüyor. Kulaklarım istemediğim her şeyi duyuyor neredeyse.
Ağzımdan çıkanlar, söylemek istediklerim dersem yalan olur. Normal
olarak parmaklarım da klavyede kendileri çalıp kendileri oynuyorlar.
Delilik bu mu? Sen misin?

Eğer sensen, beni sever misin?







Bu kuzgun gözler
Bu çatal yürek
Güneşe düşen gölge
Bu yaralı eller
Bu puslu akıl
Felsefe taşındaki gizem
Hangisi, hangimiz
Çılgınlık, salt çılgınlık
Akrep yelkovanın izinde
Ben ise deliliğin
Deliliğimin, senin.

Aklımıza sahip olmalıyız arada, ama nasıl yapacağız bunu? Sen nasıl
yapıyorsun, bana da öğretir misin? Hangi kör kuyuda hapis kaldığımı
unuttum.. Kapı yok ki anahtarın yerini bulayım. Bir ışık süzülüyor
yukarıdan ama uzanmak ne mümkün çıkışa. Zaten çıksam ne olacak,
dışarısı daha mı iyi sanki.. Kimbilir..

Sen biliyorsan, beni kurtarır mısın?



"Özledim" deriz bazen.. Çoğunlukla "seviyorum"lar kadar hızlı ve kolay tüketiriz "özledim"leri,
oysa ki ne büyük haksızlık ederiz bu kelimelere. Sert sessizler
içermediklerinden belki, bir çırpıda çıkarlar ağzımızdan, sanki bir
görev yerine getirmek için harekete geçmiş askerler gibi.. Basit,
duygusuz, görevine odaklanmış askerler. Ama anlamları kendilerinden
büyüktür bu kelimelerin, bilemeyiz kıymetlerini. Harcarız bozukluk
gibi.. Kuru düşük bozukluklar gibi.

Ben özlüyorum biliyor musun? Hem de pek çok şeyi. Delilikten
bahsetmiştim, bazen aklımın başında olduğu zamanları özlüyorum. Evet,
dert ve tasa boğuyordu beni ama salt ehliyetsizlik de çok matah
değilmiş. Belki de "farkındalık"
özlediğim, bilmiyorum. Ne çok şeyi bilmiyorum, değil mi? Bilsem ne
olacaksa.. Laf işte. Sanki bildiklerimden dolayı çok huzurluyum da...

Huzur dedim de, aklıma ne geldi bak.. Yahu, ben gerçekten huzuru
özlüyorum. Hem de nasıl bir şey olduğunu bilmeden özlüyorum. Mutlaka
huzurlu olduğum anlar olmuştur ama o kadar kısa sürmüşler ki,
anlayamamışım. 3 yaşındaki bir çocuğun elindeki son model bilgisayar
kadar anlamsız geçmiş benden huzur. Aslında gözlerim kapalı değildi;
yani görsem tanırdım, bilirdim, hatırlardım. Hayat işte. İnsanı öyle
bir hale sokuyor ki, hissettiklerini bile bilemez oluyorsun. Düşündükçe
derinlere gömülüyor, gömüldükçe zırvalamaya başlıyorsun; başlıyorum.
Halbuki şöyle huzurlu bir an yakalasam tüm uçuşan diğer anlar içinden,
kimbilir ne kadar iyi bakardım o ana. Öper, okşar, kimselere vermezdim.
Kıymetlim olurdu, hiç bırakmazdım. Ama nerede...

Hakikaten neredesin sen? Ben seni bu kadar özlerken, senin için aklımı
yıkıp yeni baştan kurarken, sen neredesin? Çok mu uzaktasın, yoksa
içimdesin de ben mi göremiyorum seni? Gözlerim kararıyor bak, sanırım
iyi değilim son zamanlarda. Öyle çok özledim ki seni, "özledim" kelimesi çok zavallılaşıyor söylerken, benden bile çok.

Peki, sen de beni özledin mi?


"Hani derler, bilirsin mutlaka; gün mahşer günü, ortalığa düşmüş seni arıyorum..."

Bu sözünün üzerine düşünüyorum söylediğinden beri. Nedir bu arayışlarla
alıp veremediğimiz? Neden bazı şeyler biz istemeden çıkıp gelemez ki?
Neden sonu gelmez arayışların çilesini çekeriz durmadan? Bir şey
istesek, aklımızdan geçirsek ve sihirli değnek değmiş gibi karşımıza
çıkıverse? Çok mu imkansız? Aslında galiba biliyorum neden çıkmaz..
Tanrı hiç bir şeyi kolaylaştırmak istemiyor bize. Hep ölümden sonraki
cehennemden bahseder dururuz, ama ya cehennem burası ise?

Ben çoktandır arıyordum seni, bunu ne kadar biliyorsun ki.. Mahşer
gününü bekleyemedim, hem sadece bu yaşantımda da aramadım seni. Kaç yüz
yıldır aradığımı ben bile unuttum. Anla çilemin ne denli ızdırap verici
ve büyük olduğunu. Benim geçmişim ve tüm eski hayatlarım adeta kazığa
oturtulmuş bir adamın son saatleri gibi geçti.. Bir an evvel ölmeyi
dileyen.. Acısının bitmesi için yalvaran.. Öyle çok aradım seni, öyle
umutsuzca. Mahşer günü dediğin nedir ki, ben her gün cehennemi yaşadım
seni ararken. Kaç kez geçtim işkence sehpalarından bilsen.. Kaç kez
diri diri yandım.. Kaç kez kemiklerim kırıldı ve kaç kez canlı canlı
doğrandım.. Seni ararken.. Seni.

Cehennem dediğin nedir ki? Şeytan ne kadar zalim olabilir, seni ararken çektiklerimi düşünürsen? Hem melekler ağlamaz değil mi?

Olur da ağlarsam göz yaşlarımı siler misin?







Sessizlik diyordun.. Gerçekten kötü, değil mi?
Halbuki hep kalabalıktan, boş konuşmalardan, saçma sorunlar ve
sorulardan sıkılıp kendi kabuğumuzun içine kaçmak isteriz.. Ama
içimizdeki sessizlik bizi ne kadar boğacak bilemeyiz. Her zaman o
sessizlik huzur vermiyor galiba. Hem ben verdiği zamanı da bilmiyorum,
biliyorsun. Nedense o sessizlik yüreğimizi ferahlatan, derin bir nefes
alabilmemizi sağlayan türden olmuyor. Tersine, daha da boğuluyor gibi
oluyoruz. Düşündüm de, ben çok uzun zamandır derin nefes alamıyorum.
İster sessizlikte, ister curcunanın orta yerinde olayım. Garip miyim
ben sence? Amacım kendime eziyet edip bundan farkında olmadığım bir haz
mı almak? Yoksa realist olmasa da mantıklı isteklerim mi var? Sen de
haklısın; ben bilmiyorsam sen nereden bileceksin.

Sessizliğin bir kötü yanı da insanın kendi sesini fazlasıyla
duyabilmesi sanırım. Hep o anlarda duymak istemediklerimiz muzur
çocuklar gibi tepinmeye başlar kafamızın içinde. Ne kadar kovalasak da,
muzurluk yapacaklar ya, kaçar gibi yapıp geri gelir "nanik" yaparlar yüzümüze. çaresiz kaçarız tekrar o bilindik kalabalıklara, karışmaya çalışırız her zamanki kakafoniye.

Ben ne isterdim biliyor musun? Kimselerin olmadığı o kumsalda seninle
baş başa olmayı.. Sessizliğin gölgesinde. Biz bile konuşmasak olur.
Senin varlığın yeterli. Belki o zaman aradığım huzurdan fazlasını
bulmuş olurum.. Belki o zaman senin aradığın olmuş olurum tastamam..
Belki aradığımızın "biz" olduğunu anlarız o zaman..

İstesem, benimle "biz" olur musun?
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Lisandra Bellson Kurgu
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Kurgu Karakterleri Hakkında
» 1. Kurgu İle İlgili Yorumlarınız
» 1. Kurgu: Işıklı Yol~Geri Dönülmez Hata

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Vampir Akademisi RPG :: Başlangıç :: RPG Alanı :: Güç Belirleme-
Buraya geçin: