Anahtarıyla eski, ahşap binaya girerken buz tutan ellerini ovuşturuyordu. Kuru soğuk, can yakacak bir hâlde rüzgârla oradan oraya savruluyordu. Anechka, üç katlı binanın gıcırdayarak kulak tırmalayan sesler çıkaran, sarmal merdiveninden üst kata çıkıyordu. Fyodor, buluşmak için sözleştikleri hâlde gelmemişti, Anechka uzun bir süre bekledikten sonra meraklanarak genç adamın evine gitmeye karar vermişti. Adımını son basamağa attığında kafasını kaldırarak etrafına baktı, Fyodor ortalıkta gözükmüyordu. Evin en üst katında olduğunu düşünerek yukarı çıkmaya devam etti.
Üst kata ulaştığında karşılaştığı manzaraya anlam veremiyordu. Bakışları eski püskü kanepeye kilitlenip kalmıştı. Ev her zamanki gibi dağınık ve pisti fakat tuhaf olan havaya hakim olan soğuktu. Belki de kendisi hayal ediyordu soğuğu, hıçkırıklarına eşlik eden sarsıntının sebebi çaresizlikten veya korkudan kaynaklanıyor olabilirdi. Kanepenin yanına hızla gelerek diz çöktü. Fyodor’un buz kesen ellerinden birini avuçlarının arasına alarak başını delikanlının göğsüne yasladı. Hiçbir şey düşünemiyordu, onunla geçirdiği dakikalar aklını kaçırmasına yol açacak şekilde hatıralarında canlanıyor, göz yaşlarının oluk oluk akmasına sebep oluyordu. Hıçkırıklarını bastırmaya çalışsa da nafile, sonuç alamıyordu.
Eve girdiğinden beri ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildi, dakikalar, saatler veya günler… Hiçbirinin anlamı yoktu, zaman kavramı uçup gitmişti aklından. Kuruyan gözleri acıyor, şişen göz kapaklarını aralamakta güçlük çekiyordu. Ayağa kalkmak istese de uyuşan bacakları Anechka’ya itaat etmiyordu. Son bir kez ona bakmalıydı, ne istiyor ne de istemiyordu bunu. Fyodor’un o ciddi havası şimdi yok olmuş, meleği andıran yüz hatları ortaya çıkmıştı. Onu bu hâliyle hatırlamak istiyordu, küçükken olduğu gibi. Yürümeyi, konuşmayı hatta gülmeyi bile birlikte öğrenmişlerdi. Zaman geçtikçe de ihaneti, özlemi…
Bakıcı aileleri onları hatırlayamadıkları kadar küçükken evlât edinerek birlikle büyütmüştü. İkili geçen süreçte aralarında yalnızca dostça, kardeşçe bir bağ olmadığını anlamış ve tüm hayatlarını bir arada geçireceklerine dair birbirlerine söz vermişti. Anechka şimdi ona kızıyor, sözünü tutmadığı için göz yaşları eşliğinde çığlıklar atıyordu. Fyodor’un kalkıp ona kızmasını, söylenmesini şu an her şeyden çok istese de bunun mümkün olmadığını yavaş yavaş algılıyabiliyordu. Bir eliyle elini tutuyor, diğeriyle yanağını okşuyordu hayatının anlamının. Ayağa kalkacak gücü kendinde bulamadığından, kanepenin yanındaki sehpadan destek alarak doğruldu. Bu sıradan yere tüy gibi yavaşça düşen bir kağıdı fark etti. Kalp atışlarının hızlandığı hissederek eğilip kağıdı aldı. Fyodor’un el yazısıyla, üzerine düşen yaşlar yüzünden dağılan mürekkeple yazılmış kısa bir nottu bu.
''Yalanlar üzerine kurulu bir hayat. Basit darbelerle sonlanması işten bile değil. Açıklamam gereken, ortaya çıkması gereken onca şey varken beş para etmeyen varlığım burada son buluyor. Bazılarının, ardına bile bakmadan kaçtığı geleceğe koşuyorum ben. Önüme çıkacak herhangi bir engel, dön diyecek hiçbir ses yok. Öyleyse devam etmeli, hızlanmalı. Anechka, sevgilim sözümü tutamadığım için üzgünüm. İnan bana böyle çok daha huzurlu bir hayata kavuşacaksın yine de unutma, seni seviyorum…
- Hoşçakalın, Fyodor.
Genç kız, yazılanları görmesine imkân vermeyen göz yaşları arasında notu okumayı bitirdiğinde tekrar hıçkırıklara boğuldu. Fyodor’un yazdıklarına anlam veremiyordu, kağıdın üzerindekileri tekrar tekrar okudu. Aklına kazınan kelimeler vücuduna saplanan bıçak darbeleri gibi canını yakıyordu. Şimdi kendini daha kötü hissediyordu. Neden? Fısıltısı kendisinin bile duyamayacağı bir şekilde çıkmıştı dudaklarının arasından. Nottaki kelimeler parça parça aklına geliyor, sanki bir anlamları varmışçasına birleştirilmeyi bekliyordu. Daha huzurlu… yalanlar… Tüm bunlar ne demek? Anechka, Fyodor’un intihar ettiğine inanamıyordu, belki de…
Aniden aklına gelen olasılıklar onu korkutmaya başlamıştı. Buruşturup yere attığı kağıdı, yanan gözleri yüzünden kör gibi el yordamıyla aramaya başladı, birkaç dakika sonra kağıdı eline tekrar almıştı. Vücudu titriyor, akan göz yaşlarını durdurmak için elbisesinin kenarını kullanıyordu. Aradan geçen yarım saat boyunca kendine gelmeye çalıştı. Bu sırada düşünecek vakti olmuş, nihayet bir şeyler anlam kazanmaya başlamıştı. Evin eski sahiplerine ait olan bir tablonun önüne gelip altındaki rafta duran vazoyu kurcaladı. Vazonun içinde her zaman, Fyodor’un ailesinden kalan tek eşya olan küçük bir anahtar bulunurdu. Anechka Fyodor’la ne kadar yakın olursa olsun, bu küçük anahtarın ne olduğunu veya ne anlama geldiğini asla sormamıştı. Delikanlı da bu konudan hayatı boyunca hiçbir zaman bahsetmemişti.
Anechka ile Fyodor bir akşamüzeri bakıcı ailelerinin konuşmalarını dinlemiş, o zamanlar pek bir anlam ifade etmeyen şeyleri büyüdüklerinde hatırladıkları kadarıyla kavrayabilmişlerdi. Anahtar, sırlar ve güç. Anechka, elini vazonun içinde gezdirerek anahtarı aradı fakat tahmin ettiği gibi anahtarın orada olmadığını fark etti.