Gözlerimi açtığımda hava hafif karanlıktı. Ayağa kalktım ve camdan dışarı baktım. Yağmur yağıyordu. Ne zamandır işte bunu bekliyordum. Kot ve tişört giyip üzerime ceketimi geçirdikten sonra odamdan çıktım. Dampirler ve Moroi'ler koridorlarda yürüyorlardı. Henüz daha ders saati gelmemişti. Kendimi bahçeye attım. Gardiyanları atlatmak hiç zor olmamıştı. Yalnızca 'geçebilir miyim' demiştim ve yoldan çekilmişlerdi. Pekte umursanmıyordum açıkcası. Ama bu hoşuma gidiyordu. Yalnızlığı seviyordum. Dışarı çıktığımda buz gibi havayla yüz yüze geldim. Sanırım sadece bir ceket almamalıydım. Ama soğuk havaya aldırmadan ilerledim. Deli gibi yağmur yağıyordu ve yağmur damlaları saçlarımdan yüzüme damlıyordu. Tüm suratım ıslanmıştı ve burnumun ucundan da yağmur damlaları akıyordu. Yüzümü gökyüzüne çevirdim ve derin bir nefes aldım. Öyle güzel gözüküyordu ki maviden griye dönmüş gökyüzü. Yağmur damlaları sanki böcek istilasına uğramışız gibi gözüküyordu. Gözüme gelen bir damla suyla gözümü kapattım ve kafamı indirdim. Temiz havayı içime çektim ve biraz daha ilerledim. Akademi sınırları içerisinde kalmaya çalışıyordum. Ardından bir ses duydum. Biri öksürmüştü. Korkuyla hızla arkamı döndüm. Akademinin en gıcık çocuğu. Sırtını ağaca dayamıştı ve dudaklarında muzip bir gülümseme vardı. Evet, gıcık olabilirdi ama yakışıklıydı da. Masmavi gözleri, yapılı bir vücudu vardı ve uzun boyluydu. Bir Moroi’ydi. Alex Meadow. Sırtını dayadığı ağaçtan çekti ve karşıma geçti. Çok fazla yakın olduğu için birkaç adım geri çekildim. ‘Cıkcık’ladı ve yanıma gelip kolumdan tuttu.
“Artemis. Senin burada ne işin var?”
“Sence?” dedim ters bir tavırla. Kaşlarını çattı ama yüzünden o muzip gülümseme yok olmadı. Ağzının ortasına bir yumruk çakasım geldi.
“Bu havada bu ince ceketle dışarı çıktığına göre delirmiş olduğunu sanıyorum” sesinde alaycı bir tavır vardı. Sinirle inlememek için kendimi zor tutuyordum.
“Belki de,” dedim omzumu silkerek. “Ama bu seni ilgilendirmez” sesimi kayıtsız tutmaya çalışıyordum.
“İlgilendirebilir aslında. Gardiyanım olacak birinin deli olmasını istemem”
Ne? Gözlerimi kıstım. Bu neden bahsediyordu şimdi? Onun gardiyanı olmak mı? Neden bunu yapacaktım ki? Bu da nereden çıkmıştı?
“Ne diyorsun ya?” dedim sonunda.
“Bu kadar şaşıracak ne var? Gardiyanım olmanı istiyorum”
Histerik bir kahkaha attım. “Sen? Alex Meadow? Kendine bir kız gardiyan mı istiyorsun? Hiç güleceğim yoktu, emin ol”
“Neden olmasın? Hem belki de yalnızca gardiyanım ol istemiyorumdur” dedi beni baştan aşağı süzerek. Ona tokat atmamak için elimi yumruk yaptım.
“Rüyanda görürsün” dedim ve adımlarımı Akademi’nin kapısına doğru yönlendirdim. Temiz hava kirlenmeye başlamıştı. Ama çok geçmeden bana yetişti ve kolumdan tuttu. Dudaklarını boynuma değdirince dişlerini hissettim. Bir an beni ısıracak sandım ama yapmadı. Dudaklarını boynuma değdirdikten sonra geri çekildi. İşte bu son noktaydı. Ona hızla dönüp bir tokat attım. Ve koşarak Akademi’ye girdim. Odama girerken ağlıyordum. İnandığım bir şeye ihanet etmiştim ve büyük ihtimal başım belaya girecekti. Korumamız gereken Moroi’ye vurmuştum. Güçlü olduğum için belki de ne kadar canını yakmıştım. Çünkü ona vurduğumda biraz sendelediğini görmüştüm. Kapım yumruklanmaya başlayınca korkuyla irkildim. Bu kadar çabuk mu? Gözlerimi sildim ve kapıyı açtım. Alex karşımdaydı ve burnundan soluyordu. Mavi gözleri neredeyse kırmızılaşacaktı. Korktuğumu hissettim. Üzerime yürüyünce birkaç adım geriledim. Titrediğimin farkına yeni yeni varıyordum.
“Üzgünüm” dedim mırıldanarak. Gözlerim sızlıyordu. Olamaz, sanırım yaşlar tekrar geliyordu. Ve evet, bir yaş göz pınarımdan yanağıma doğru süzüldü. Bir an bakışları yumuşadı. Yüzü de. Ne olduğunu anlamadan bana sarıldığını hissettim. Derin bir nefes alınca kokusunu hissettim. Traş losyonu ve erkek parfümü. Mükemmel bir kokusu vardı. Titremem durmuştu ve korkumdan eser kalmamıştı.
“Önemli değil” diye fısıldadı en sonunda. Hala sarılıyorduk ve ben bu durumdan hiçte rahatsız değildim. Peki neden? İşte bunu bilmiyordum. Zıt kutuplar mı birbirini çekiyordu yoksa içimde bir yerlerde ona duyduğum nefret hissinin altında etkilenme de mi vardı da su yüzüne çıkmıştı? Geri çekildi ve çenemi kaldırıp gözlerine bakmamı sağladı. Yavaşça eğilirken kalbim bir sinek kuşunun kanatları gibiydi. Duyduğunu biliyordum çünkü o muzip gülümsemesini biran için bile olsa görmüştüm. Dudakları dudaklarıma değdi. Belki de onun gardiyanı olurdum. Neden olmasın ki? Ama tabii gelecek ne getirir bilinmezdi…
Not: Alex Meadow kesinlikle uydurma bir karakterdir.