Bu gece gökyüzü olabildiğince berraktı. Ay ormanın
tamamını aydınlatıyordu. Yıldızlar ise gökyüzünde asılı birer pırlanta gibi
parıldıyordular.
Gece ormanda dolaşmak gibi ilginç bir hobim var. Arkadaşlarım bunu saçma (dhampirler) veya korkutucu (moroiler) bulabiliyordu. Ama ben kendi
bildiğimi okurum.
Tabi ki oklarım ve
yayım yanımdaydı. Onlarsız kendimi av gibi hissediyordum. Ama şimdi avcıydım.
Bir hışırtı duydum. Hemen sırtımdaki çantamdan bir ok çıkarıp yayı gerdim.
Gözlerimi kısıp yabancıyı aramaya başladım. Çıkardığı seslerden fazla büyük
olmadığı anlaşılıyordu. Ama çok hızlıydı. Bu iyi bir şey değildi.
Birden bir çift
kan kırmızısı göz gördüm “Tanrım! Ruh
Bekçisi!” diye mırıldandım. “Okul arazisine nasıl girdi?” derken etrafımı hışırtılar
sardı. “Sanırım onlar demeliydim.” İçimden Bulgarca küfrettim. Çatlaklardan geçmiş olmalıydılar.
Bir süre hareketsiz bir şekilde kaç tane it kıçımı ısıracak diye hesap yapmaya
başladım. Etrafımda 10 tane köpek vardı. Beşinin
nallarını diksem, şaşkınlıklarından yararlanıp koşmaya başlarsam okuldakilere
haber verebilirdim.
Okuldakiler! Kahretsin! Ya biri okula girdiyse. Tanrım öğrenciler ve prof.ler
uyuyor!
En iri olanı bana yaklaşmaya başladı “Lanet olsun! Çok pis kokuyorsun seni
it!” dediğimde
hırlamaya başladı. Oku çantaya koydum “Hakaret ettiğimi anlıyorsun demek seni pislik
torbası!”dedim ve gülümsedim. O üzerime atlarken ben bacağımdaki hançeri çoktan
gözüne saplamıştım.
Arkamdan “Merlinsss!” diye bir tıslama yankılandı. Lanet olsun! 9 Ruh Bekçisi ve 1 de Strigoi ile başa
çıkamazdım. Bu haksızlık! İsteksizce arkama döndüm. Tıslayıp duruyor ve
sallanıyordu. Ne bu şimdi cool olduğunu falan mı sanıyordu? Dur bir dakika bu
herif hiçte yabancı değ… “Baba!” diye hiddetle haykırdım. Yakınımızda olan
ağaçlardaki alaycıkuşlar bile uçup gitti.
“Uzzzun zzzamanss oldu değil misss?” diye tısladı. Şimdi ne
yapmalıyım? Yaşamak için yağ mı çekeyim yoksa geçmişin acısını mı çıkartayım?
Ooo piti piti karameli sepeti te… Üff yine saçmalamaya başladım. “Ne istiyorsun?” dedim
duygusuz tavrımla. Ellerini iki yana açtı “Bizzze katılmanı sssevgili kızzzım.”dediğinde
etrafımı hışırtı sesi sardı. Tanrım her yerden Strigoi çıkıyordu.
“Mamitu
de…a!”hepsi güldü. Ben ise yere tükürüp “Bunu yalarsanız belki.” Dedim.
Ama hiçte niyetim yoktu. Babacığım iki elini kenetleyip “Beni üzzzzüyorssssun
ama…”dedi.
Sanki çokta umrumdaydı. “Sence cevabım ne olacak?” dedim. Bir saniyede yanıma
gelip bir eliyle bana sarıldı ve diğer eliyle saçımı okşamaya başladı.
İğrenççç. “Ah baba şefkatine dayanamayıp sana katılacağımı mı düşünüyorsun?”dedim alay
ederek. Ne kadar da ironik! Beynimdeki ses “Kalp atışlarını
dinle!”diye haykırıyordu. Fakat bu ses benim iç sesim değildi. Ama elimde
olmadan dinlemeye koyuldum. Kalbi göğsünün ortasındaydı. Ardından boynumda bir
soğukluk hissettim. Kolyem buz gibiydi. Bu bana bir işaret miydi? Çünkü kolyem hançer
şeklinde ve saf gümüştü. “Topla kendini bebeğim! Kalp, gümüş, hançer: Sapla!” diye
söylendi içimde.
Birden nefessiz kaldım. Çünkü öz babam olacak Strigoi beni elleriyle boğuyordu.
Kolyemi koparıp kalbine sapladım. Acı bir çığlık ormanı uyandırdı.
Derin nefes alarak yatağımda doğruldum. Ve küçük bir şok ile yatağımın
yanındaki cesedi gördüm. Göğüsünde kolyem vardı. Artık ölü bir babaydı.
~~
Umarım birincil anlatım sorun değildir?