Savaşın yakınlığı hissedilebiliyordu. Bedeninde ki her hücre onu istiyor ve arıyordu. O, anahtar! Ne olursa olsun o anahtarı bulmak zorundaydı, bulmalıydı. Kendisi için arıyordu, güce hükmetmek için. Uzun zamandır dudaklarından tek bir kelime çıkmıyordu. Beyni durmadan bağırıyordu. ‘’Gücün kaynağını bul!‘’ Bulacaktı zaten, ama bunu nasıl yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Akşamın ilerleyen saatlerindeydi. İçinde oturduğu kayalıklarla örtülmüş sığınaktan dışarıya çıktı. Simsiyah gökyüzünde ki yıldızları göremiyordu. Vampir olmasının verdiği bir olumlu yönü kullanarak ileriye baktı. Bir hareket çarptı gözüne. İlerde. Hızlı bir manevrayla ileriye koşuyordu. Anahtara hükmetmek isteyen beyni şunu bir türlü anlamıyor, anlayamıyordu, ya anahtar beynine hükmediyorsa?
Hareketin bulunduğu yere yaklaştığında biraz durdu. Ağaçların sıklaştığı bir yerdi. Önüne uzanan dalı biraz kenara geçti ve neler olduğuna baktı. Bir atadam sürüsüydü. İğrenç mahlûklar… Belli belirsiz kimin ne dediğini duymaya çalışıyordu. Kulakları keskin bir duyma yeteneğine sahip olsa da çok kısık sözle söylenen sözleri pek duyamıyordu. ‘Anahtar’ lafının geçtiği cümleye çevirdi yönünü. Uzun siyah, seyrek saçlı bir atadam dan gelmişti. O da anahtarı istiyordu. Üzerinde bir liderlik edası vardı. ‘ Anahtar benim, seni iğrenç yaratık! ’ Kendini durduramadan söylemişti bu cümleyi. Uzun süredir dudaklarından bir ses çıkmıyordu, şimdi sesi bile kendisine yabancı geldi. Normalde daha kibar ve ince olan sesi şimdi sert ve kabaydı. Ama şu an bunu düşünmeyecekti. Atadamın bakışları sesin geldiği yöne çevrilmişti. Kötü bir kahkaha attı ve alaycı bir tavırla konuşmaya başladı. ‘ Hadi ya. Gel de beni durdur o zaman. ’ Bu sözlerden sonra atadam ne olduğunu şaşırmıştı. Vampirin saldırısıyla diğer atadamlardan çıkan sesler ağaçlarda yankılandı. Vampirin elleri, Atadamın boynunu büyük bir hışımla çekip aldı. Başı gövdesinden ayrılan yaratığın at gibi olan bedeni koyu yeşil çimenlerin üzerine yığılıp kaldı. Boynundan fışkıran kanlar çimenin üzerine akıyordu. Çeşitli şekiller bırakan kan lekeleri vampirin yanına kadar gelmişti. Elinde kalan yaratığın kafasını yere fırlattı ve geldiği yönden geri döndü. Yaratığın yanında ki arkadaşları hiçbir şey yapmamıştı. Vampir de onlara aldırmamıştı.
Anahtar kendini ırklar üzerinden belli ediyordu artık. Savaş ırklar arasında yapılacaktı, ya da daha kötüsü. Aynı ırktan olanlar savaşacaktı. Bu bir ölüm gelecekte çıkacak felaketlerin yanında hiçbir şeydi, hiçbir şey! Bazı ırklar kendi içlerinde de anlaşmazlığa düşmüş, karşı ırklara da saldırıyorlardı. Anahtar herkesin içinde kendini iyiden iyiye belli ediyordu artık. Dünya da yaşanacak kaostan kim kurtulacaktı ki?
Eski sığınağına geri dönmüştü. Kafasını toplayıp bir plan yapmalıydı. Tam kayasının üzerine oturmuştu ki yüksekten düşen taş sesleriyle ayağa kalktı. Çıkışlar için kullandığı yere yürüdü. Daha çok mağra ağzını anımsatıyordu. Siyah gökyüzünü ve boğucu havayı bir kez daha soludu. Kayalığın sivri ucundan düşen taşlar yapmıştı bu gürültüyü. Kayalığın sivri ucuna doğru yürüdü. Kayaların arasında ki ışıltı dikkatini çekmişti. Bir, kolye? Kolyeyi ellerinin arasına aldı. Üzerinde ki figürler çok göz alıcıydı. Ellerini yukarıda birleştirmiş bir kadın resmi vardı. Bembeyaz, mermer gibiydi. Ardından ince ve narin bir ses duydu. Bir kadın fısıltısı. ‘ Anahtarı çok istediğini biliyorum. Ama onu çok yanlış yerde arıyorsun. Denizin kapısını açtığında inan bana her şey istediğin gibi olur. Fırtınalardan korkma, dalgalardan asla! Deniz seni hep koruyacaktır. Sadece içgüdülerini kullan. Ben kim miyim? Deniz tanrıçası Thesis… ’ Duyduklarına hâlâ inanamıyordu. Ama bunun doğruluğundan yüzde yüz emindi. Denizin kapısı, hangi deniz? İçgüdüler? Kolyeyi boynuna taktı ve sığınak dediği yerden ayrıldı. Denizi bulacaktı, denizin kapısını.
Durmadan yürüyordu ama nereye gittiğini tam olarak bilmiyordu. Thesis’in hep yanında olduğunu hissedebiliyordu. Bacaklarının onu götürmesi gereken yere götürdüğünden de emindi. İleride ki mavi pırıltıyı gördüğünde sevinci arttı. İleride ki deniz, aradığı deniz olabilir miydi? Denizin tam tamına önüne geldiğindeyse boynunda ki kolye denize düştü. Çok şığ olmasına rağmen (denizin kumu çok net görüyordu) kolyedeki sembol kumların arasında kayboldu. Bunun bir tek açıklaması olabilirdi. Denizin kapısını bulmuştu. Buz gibi suya adımını attı. Tam, kolyenin kaybolduğu yere. Suyun soğukluğuna karşı teni heyecandan alev alevdi. Bir bataklık gibi kendisine çeken kumdan korkmuyordu, sadece meraklıydı. Birkaç dakika içinde kendini suyun… Altında buldu?
Suyun tamamen altındaydı. Yani teknik olarak. Ama teorideyse hiç suyun altındaymış gibi değildi. Nefeslerini düzenli bir biçimde alıyordu ve hiç kimse yoktu. Aniden karşısında beliren kadınla tüm düşünceleri yerle bir oldu. Simsiyah saçları ışık vurduğunda parlıyordu. Masmavi gözleriyse denizi anımsatıyordu. Genç bir bayan değildi. Orta yaşlı bir hanımefendiydi. Buna rağmen çok güzel bir yüzü ve taş gibi vücudu vardı. Elini vampire uzattı ve konuşmaya başladı. Kolyeyi bulduğunda duyduğu sesle aynıydı. ‘ Beni dinledin ve buraya kadar geldin. İstediğin şeyi elde etmene yardımcı olacağım. Şimdi gel benimle. ’ Korkusuzca uzatılan eli tuttu. Artık neler olacağını o bile kestiremiyordu.