Trevor Logan McCarrick 4. Sınıf~Moroi
Mesaj Sayısı : 2 Kayıt tarihi : 13/03/10 Yaş : 32
Rol Puanı Ro Gücü: (86/100)
| Konu: Fısıltının Ruhu C.tesi Mart 13, 2010 7:54 pm | |
| Masanın üstünde kitaplar, parşomenler, kalemler ve sandalyesinde oturmuş yaşlıca bir adam... Yuvarlak çerçeveli bir gözlük takmış bir elinde tüy kalemi, diğerinde bir kitap. Kapağında "1001 Çeşit Bitki" yazıyordu kitabın ve sayfa 154 açıktı kitapta. "İğde ve Özellikleri" başlığı en üstte göze çarpıyordu, bir kaç resim ve küçük yazılar. Sayfalar denizde ki dalgalar gibi uzayıp gidiyordu, yaşlı adam hepsini okuyup notlar alıyordu. Önünde ki açık kitaplardan birşeyler okuyup kendisine en yakın parşomene tüy kalemiyle not alıyordu. Bir yerden not alırken diğer yandan kitapları karıştırıyordu. Kafasını yavaşça kaldırdı ve kapıya doğru baktı, ahşaptan kapının dışını görebiliyormuşçasına bakıyordu buz mavisi gözleriyle. Kafasını yeniden kağıtların içine gömdü, başını aşağıya doğru indirirken beyaz saçlarından bir tutam öne doğru düştü. Sol eliyle geriye doğru attı önüne düşen saçını ve kitapları karıştırmaya devam etti. Bir an durdu ve masasında ki tüm kitapları dikkatlice gözden geçirdi. Sonra birinin eksik olduğunun farkına vardı. Ayağa kalkıp odasında ki kitaplığa doğru yöneldi. "Büyüler ve Kullanımları" adlı kitabı alıp yerine geri geçti, yüzünde masum bir gülümseme oluştu. Aldığı kitabı da önüne açtı ve notlar almaya devam etti.
Bu sırada kapı iki kez tıklandı ve içeriye üzerinde üniforma olan 20 yaşlarında bir genç girdi. "Efendim, istediğiniz iğdeler geldi, onları ne yapalım?" diye sordu. İçeriye giren gencin açık kahverengi saçları vardı, aynı yaş bir ağacın dallarına benziyordu, gözleri ise denizlerin en dibinde denizini akışıyla bir sağa bir sola savrulan yosunlar kadar yeşil ve anlamlıydı. "Tamam, teşekkürler Leonard. Onları yeraltı çalışma salonuna bırakın" dedi masadaki yaşlı adam. "Ben teşekkür ederim, Lord Adney..." dedi ve dışarı çıktı Leonard. Isaac masayı biraz toparlmaya karar verdi ve kitapların kaldığı noktalarına birer kağıt parçası sıkıştırarak hepsini kapatıp kitaplıkta ki yerlerine koydu. Ardından not tuttuğu parşomeni güzelce kıvırdı ve iğdeden yapılmış ve kendi boyuna kadar gelen değneğini eline aldı. Yavaşça kapıdan çıktı ve yürümeye başladı, arkasına bir kez baktı ve "Müdür: Isaac Adney" yazısını gördü. En büyük hayali çoktan gerçekleşmişti ama bu ona sadece bir oyun gibi geliyordu, hala kendini yaşananların içine sokamamış; dünyayı gezerken yaşadığı olaylardan birisi olarak görüyordu Isaac. Değneğini yere vura, vura yürüyordu. Artık yaşlanmıştı ve enerjisini yürümek için harcamak istemiyordu, olası bir tehlikeye karşı her zaman dinç kalması için bir değnek taşıyordu. Merdivenlerden yavaşça indi, hole gelmişti etrafta onu gören diğer minoveiller saygı amaçlı kafalarını bir yukarı bir aşağıya sallıyorlardı. Bir kat daha aşağıya indi Isaac ve aşağıda büyü, yakın dövüş çalışan minoveilleri gördü. Isaac çalışmayı çok fazla büyümeden yürümeye devam etti, herkesi geçtikten sonra bir kapı vardı karşısında. Daha önce defalarca girdiği kapıdan tekrar girecekti birazdan, cebinden büyük bir anahtar çıkardı ve kapının anahtar deliğine soktu. Bir kez çevirdikten sonra kapı yavaşça açıldı. Arkasından onu izleyen Leonard'a "Leonard gelen iğdeleri buraya koyun" dedi ve kapının dışına doğru çıktı. 3 çuval iğde yavaşça ve dikkatlice taşınıyordu, Isaac'in anahtarla açtığı kapının içine. Bu oda özel bir odaydı, Isaac'in çalışma odasıydı ve buraya kendisinden başka kimsenin girmesi yasaktı. 3 çuvalda içeriye taşınmıştı, Isaac taşıyanlara ve Leonard'a yardımlarından dolayı teşekkür ettikten sonra; içeriye adımını attı. Son bıraktığı gibiydi herşey, yerli yerinde ve ellenmemiş. Yaklaşık 1 aydır girmiyordu bu odaya. Sürekli minoveil ve yetimhaneler hakkında çalışıyordu, başını kaldıracak zamanı yoktu. Biraz rahatlamıştı son günlerde ve buraya yeniden gelmişti. Oda çok büyük bir oda değildi ama içerisinde bir çok şey barındırıyordu. Sağı ve solu tamamen raflarla kaplıydı; kitaplar, iksirler, şifalı bitkiler... Birde masa vardı odanın ortasında duran üzerinde çeşitli aletler bulunuyordu masanın, bir kaç kitap dışında. Yavaşça masaya yaklaşıp oturdu Isaac ve ne yapabileceği hakkında düşünmeye başladı...
Elini yavaşça araladı Isaac ve elinde tamamen parçalanmış olan iğdenin üstünden bir fısıltı kadar hızlı bir ruh uçmuştu sanki havaya. Özgürlüğü için çığlık atmaya çalışıyor, sesini duyuramadığı için hızlıca kaçıyordu. Elinde gördüğü meyve kalıntılarını ne yapacağını bilmiyordu Isaac fakat içinden bir ses meyveyi ağzına atmasını söylüyordu. Hayatı boyunca içinden gelen sese kulak vermişti ve bu seferde onu yanıltmayacağını biliyordu. Elini ağzına doğru götürdü ve meyveleri ağzına attı, ağzında bir kez çevirdikten sonra yuttu tüm meyveleri Isaac. Meyvenin midesine inişini hissedebiliyordu ve içinde garip bir his duyuyordu. Bu meyvenin kendisine sağladığı güven duygusuydu belkide, dealotalara karşı vücut güçlü bir hal alıyordu belki de.
İğde çuvallarından birini açtı ve eline bir avuç dolduracak kadar iğde aldı. Tekrar masaya doğru geldi ve elinde ki iğdeleri masaya boşalttı. Ne yapması gerektiği hakkında düşünüyordu ve eline küçük bir bıçak alarak iğdeyi ortadan ikiye böldü. Meyvenin içi dışına göre çok farklıydı, aynı bir dealota gibi. Dealotaların bu meyveye benzemsiydi belki de iğdenin onları zayıf düşürmesi. Boynunda asılı duran gözlüğünü tekrar gözlerine yerleştirdi ve eline bir büyü kitabı alıp diğer büyülerin nasıl bulunduğu hakkında araştırmaya başladı. Öyle birşey bulmalıydı ki ölüm büyüsü kadar etkili ama dokunuşun patlaması kadar kolay yapılan bir büyü olmalıydı. İğdeyi yavaşça eline aldı ve elinde sıkmaya başladı. İğdenin ruhunu hissetmek istiyordu elinin içinde, eğer bunu yapabilirse sadece iğdenin gerçek gücünü ortaya çıkartabilecek kadar güçlü olabilecekti. Derin bir nefes aldı ve saklı üç büyüsünü yaptı. Elinde sıktığı iğde 3 kat daha fazla basınç altında kalacaktı ve böylece derinliklerinde ne olduğunu öğrenecekti Isaac. Elini iyice sıktıktan sonra, yavaşça açtı ve elinde ki parçalanmış iğdeyi incelemeye başladı. Elini açtığı gibi iğdenin üzerinden bir fısıltı kadar sessiz bir çığlık oluşmuştu, bu iğdenin içinde saklı kalan ruhun sesiydi. Dışarı çıkmak için yalvarırken, çektiği acıyı dışarıya bir anda verip göğe yükseliyordu adeta. İğde çok ilginç bir bitkiydi, sadece yerinde durarak bir dealotayı zayıflatmaya yetecek kadar gücü vardı. Eğer bunu kullanmanın yolu olsaydı, yapay ölüme kadar götürebilirdi dealotayı. Isaac inceliyordu, kalan iğde posasını ve eline nasıl bir sonuç geçecek diye merak ediyordu. Elinde ki parçalanarak ruhunu kaybetmiş meyveyi yavaşça masaya bıraktı ve elini özel setine doğru götürdü. Bu setin içinde, bıçaklar, aletler ve ilginç görünümlü iğneler vardı. Çok büyük olmayan gümüş bir bıçak çıkardı içinden. Bıçağı iğdeye doğru götürürken, bıçağın gümüşünün yansımasıyla kendi yaşlanmış suratını gördü. Kırışıklıklar ve göz altına sarkan tomurcuklar, bu kadar yaşlanmış mıydı, hala inanamıyordu. Yaşadığı hayatı gözünün önüne getirmekle yetiniyordu şu an sadece, uzun süren hayatı ona sadece kısa bir oyun gibi gelmişti. Kendi hayatının tiyatrosunda oyunculuk yapıyordu ve tiyatronun bitişine yaklaşmış hissediyordu. Baş rolden, bir dublöre kadar düşmüş gibiydi tüm vücudu ve bunu hissedebiliyordu Isaac. Her ne kadar Maxwell ailesinin başına geçmiş olsa da yaşadığı hayat, ona eskisi kadar zevk vermiyordu. Arkadaşları ve dostlarıydı Isaac’i hayata bağlayan yegane şeylerden birisi. Baktığı mavi gözler, yıkımın ve öfkenin gücünü görmüştü ve engellemek için elinden geleni yapmıştı, yapmaya devam etmek isterken buraya gelmişti ve artık yardımı başka birisine bırakma zamanının geldiği düşünüyordu. Bir an her şeyi bırakıp dünyayı tekrar dolaşmayı diledi kendi kendine, ama buna gücü olduğunu zannetmiyordu. Bu kadar düşünceden sonra artık çalışmaya geri dönmesi gerektiğine kanaat getirdi Isaac, elinde ki gümüş bıçakla iğdenin içini incelemeye başladı. Gümüş bıçak kullanmasının sebebi, gümüş bıçak diğer bıçaklara göre bitkiye daha az zarar veriyordu. Bıçağı yan çevirerek bitkinin üstüne bastırdı Isaac, iğdenin geri kalan tüm öz suyu çıkmıştı ve iğde dümdüz bir hal almıştı. Geriye kalan iğdeyi ikiye böldü Isaac ve ikisini yavaşça birbirinden ayırdı Isaac. Ne yapacağı hakkında düşünmeye başladı, iki iğde ona bakıyordu ve ne yapacağı hakkında bir şeyler söyleme çalışıyordu adeta. Isaac bunların hiçbirini anlayamayacak kadar, yaşlanmıştı belki de; bunamıştı. İğdelere bakıyordu dikkatlice, dinlemeye, hissetmeye çalışıyordu ve anlamaya çalışıyordu. “Hadi küçük dostum, anlat bana sırlarını…” dedi seslice. Gümüş bıçağı bir bez yardımıyla yavaşça silip yerine geri koydu ve raftan eski bir büyü kitabı aldı. Dikkatlice masaya koydu kitabı ve tozlanmış kapağını yavaşça açtı. İğde ile ilgili büyülerin olduğu kısma gelmek istiyordu, sayfaları dikkatlice çevirip eskiyen kitabın kalbini ortaya çıkartmaya çalışıyordu. Kitabın kapağını çevirirken, çalışma odasında ki ayna dikkatini çekti Isaac’in dikkatlice gözlerine baktı. Mavimsiydi fakat artık yavaş, yavaş grileşiyordu, yaşlandığını kanıtlayan bir olguyu daha görmek onun canını sıkıyordu, gözlerini aynadan yavaşça ayırıp iğdelere dikti gene Isaac. Birini eline aldı ve elinde bir tur çevirdi, sonra bir anda ağzına attı iğdeyi Isaac.
Meyveyi yuttuktan sonra, suyu alınmış bir meyvenin ne kadar tatsız olduğunu yeniden öğrenmiş oldu. Elini sağa doğru uzatıp, masada duran sudan biraz içti ve birkaç öksürükten sonra yeniden kendine geldi. Tadı acı ve mide bulandırıcıydı. Boğazına verdiği tadı bırakması da cabasıydı. Diğer yarısını nasıl kullanabileceği hakkında düşünüyordu, Isaac. Büyü kitabına dikkatlice baktı ve birkaç sayfa ileri gitti. İğde ile yapılan sadece bir büyü vardı. O da artık kullanılmayan bir büyüydü. Isaac dikkatlice kitaba baktı ve “Zaten bir işe yaramıyormuş, nasıl yapıldığına bakayım bari” dedi seslice. Bir sayfa daha geçti büyü kitabından ve nasıl yapıldığını okumaya başladı.
- Büyü Kitabı, Sayfa 132 demiş ki:
- İğde suya
sokulur ve biraz bekletilir, çekebildiği kadar suyu çektikten sonra; ağza atılıp yenir. Yutulduktan sonra “Uzlaşım” denir ve büyünün yapımı tamamlanır…
Devamına bir göz gezdiren Isaac, çok işe yaramayan bir büyü olduğunu ve neden tarihe gömüldüğünü bir kez daha gördü ve büyü kitabını yavaşça kapatarak, kitaplıkta ki yerine bıraktı. Aynı büyüyü yapmanın bir anlamı yoktu, ama bu büyünün yapılışından bir şeyler türetebilirdi. Onda iğdenin su çekmesi sağlanmıştı, Isaac ise şu ana kadar iğdenin sı kaybetmesini sağlamıştı. Büyüde “Uzlaşım” deniyordu, belki de bunda “Yıkım, savaş, öfke…” kullanılabilirdi. Bir büyü Isaac’in aklına milyonlarca düşünce sokmuştu. Isaac masaya getirdiği iğdelerin hepsini avcunun içinde sıkıp “Saklı 3” yapıyordu ve hepsini kurutuyordu. Masanın üzerinde yaklaşık 10 tane kurutulmuş iğde vardı. Şimdi yapması gereken ise hepsini teker, teker yiyerek anahtar kelimeyi bulmaktı. İlk iğdeyi ağzına attı ve “Yıkım” dedi. Kurutulmuş iğdenin kötü tadı, boğazını kaplamıştı ve hiç birşey olmamıştı. Hemen bir bardak su içti Isaac. İkinci iğdeyi attı ve “Öfke” dedi, gene hiç birşey olmamıştı. Farklı kelimeler deneyerek, iğde yemeye devam ediyordu Isaac. Karşısında ki tüm meyveleri bitirmişti ve çuvaldan yeni meyveler alarak, hepsine aynı işlemi uygulayıp, farklı kelimelerle büyü yaratmaya çalışıyordu. 1 çuval iğdeyi kurutup yemişti, tatları ne kadar kötü olsa da. Kuru olmaları Isaac’in midesinde çok fazla yer kaplamamasını sağlıyordu. 2. çuvalı açtı yavaşça ve içinden bir avuç dolusu daha meyve aldı, hepsine “Saklı 3” ü uygulayıp kuruttu. Önüne dizdi kurutulmuş iğdeleri ve tekrar başlamak için hazırdı. İlk iğdeyi ağzına attı ve “Çağrılış” dedi, vücudunda diğer iğdelerden farklı olarak bir şey hissediyordu, fakat hiçbir değişiklik olmuyordu. Bir süre sonra “Çok fazla iğde yemekten herhalde” diye alay etti kendisiyle. Bir iğde daha attı ağzına ve “Çağırılma” dedi, aynı hissi gene yaşamıştı ve yaklaştığını hissediyordu. Haftalarca yaptığı araştırmaların, farklı iğde türlerini denemenin ve çalışmalarının meyvesini, yavaşça kararan havanın altında çalışma odasında alıyordu. Birkaç denemesinde de “Çağırılım, Çağırdım vb.” denemişti. Masada ki son kurutulmuş iğdeye dikkatlice baktı ve “Bu da olmazsa yarın devam ederim” dedi kendi kendine. Dışarıda çalışma alanında antrenman yapan minoveillerin sesi azalmıştı. Isaac meyveye baktı, midesi bulanmaya başlamıştı artık. Ağzına attı ve iyice çiğnedikten sonra, yavaşça yuttu istem dışı olarak iki elini avuçları birbirine bakacak şekilde yüzünün önünde birleştirdi ve aklına gelen ilk kelimeyi söyledi, bunu daha önce söyleyip söylemediğini bilmiyordu, sadece söyledi “Çağırışım”. Bedeninde iğdenin akışını hissediyordu, her yerine ulaşışını. Ne olduğunu anlayamamıştı, hafifçe başı döndükten sonra kafasını aynaya çevirdi Isaac. Derisi yeşilimsileşmiş ve çok azda olsa parıldamaktaydı. Ne oluyor anlamamıştı, saatine baktı ve saat 21.32yi gösteriyordu. Kapıdan dışarı çıktı hızla, onu gören minoveiller heyecanlanıp korkmuşlardı. Leonard’ta oradaydı, öğrencilerin içinden Isaac’e en yakın olan oydu ve koşarak Isaac’in yanına geldi. “Profesör” dedi ve ekledi “İyi misiniz, renginiz yeşil?” diye sordu ve afalladı Isaac’in tenini görünce Leonard. Isaac “Uzun araştırmalarımın sonucunu alıyorum galiba, iğdeyi vücuda hapsetmenin yolunu buldum, ama işe yarıyor mu bilmiyorum” dedi. Leonard şaşırmıştı ve “Emin değilim, bunu anlamanın tek yolu bir dealota üzerinde denemek.” dedi. “O zaman hemen bir dealota bulmalıyız” dedi Isaac ama cümlesini bitiremeden, üzerinde ki yeşilimsi deri yavaşça kayboldu ve yerini Isaac’in eski deri rengi aldı. Isaac tekrar saatine baktı saat 21.40 ı gösteriyordu. “8 dakika” dedi kendi kendine. “Sınır bu olmalı ya da yorgunluğum yüzünden böyledir” dedi Isaac tekrar. Leonard tam bir şey söyleyecekken Isaac Leonard’ı kolundan tutup çalışma odasına götürdü. Çuvalın içinden 2 iğde çıkarttı ve ikisinede “Saklı 3”ü uyguladı. Leonard’a büyünün nasıl yapıldığını anlattı ve tekrar kapıyı açıp, yetimhaneden dışarı çıkmak üzere hızlı adımlarla yürümeye başladı. Leonard arkasındaydı ve kendisi öndeydi, normalde yapmayacağı bir şeyi yapacaktı birazdan. Halka açık bir yerde avcı gözlerini aktif edip bir dealota arayacaktı. Cüppesinin başlığını kafasına geçirdi ve akşamın yavaşça çöktüğü Londra sokaklarında avcı gözlerini aktive etti. Leonard onu birkaç adım geriden takip ediyordu. Etrafını iyice taradıktan sonra, hiç dealota göremeyen Isaac bir yan, daha dar olan bir sokağa doğru yöneldi. Uzakta bir dealota görüyordu. Yanına gitmeye karar verdi ama önce büyüyü yapması gerekliydi, elinde ki kurutulmuş iğdeyi ağzına attı ve “Çağrışım” dedi. Cüppesini kolunu sıyırıp baktığında, kolunun yavaşça yeşerdiğini gördü ve Leonard’a da aynısını yapmasını söyledi. Dealota’nın yanına doğru yürüyordu ikiside, dealotaya yaklaştıkça karşılarında duran dealota bir şeyden rahatsız oluyormuş gibi gözüküyordu. Isaac dealotanın 4 adım gerisindeydi ve dealota, ne olduğunu anlayamamış bir şekilde burnundan solumaya başlamıştı. Saatini kontrol etti Isaac 2 dakika olmuştu büyüyü yapalı, dealotanın konuştuğu lianın yanına iyice yaklaştı Isaac. Dealota ne olduğunu hala anlayamamıştı ve bir anda yere çöktü, büyü işe yarıyordu… Isaac yüzünü çok fazla göstermeden, Leonard’a döndü ve kendini takip etmesini söyledi. Hızlı adımlarla sokağı yürümeyi bitirip yan sokağa geçti iki minoveil. Geri yetimhaneye dönüyorlardı. Saatine baktı Isaac, 6 dakika olmuştu kafasını Leonard’a çevirdiğinde Leonard’ın normale döndüğünü görmüştü fakat kendisi hala yeşilimsiydi. Yetimhaneden içeri girdiği gibi üzerinde ki cüppeyi çıkarttı. O an içeride bulunan herkes şaşırmıştı. Isaac’in ise yüzünde içten bir tebessüm vardı…
Her şey bittikten sonra Isaac büyü kitabını açtı ve son sayfada ki boşluğun başlık kısmına
“Fısıltının Ruhu…”
Rp Out: Başka bir sitede (Admin tarafınca kaldırılmıştır.) yaptığım rpdir.
| |
|
Agnessa Collins Moroi Prensesi
Gardiyanı|Moroisi : Julian. Özel Yetenek : İkna yeteneği. Rp Yaşı : 20. Mesaj Sayısı : 77 Kayıt tarihi : 08/09/09
Rol Puanı Ro Gücü: (100/100)
| Konu: Geri: Fısıltının Ruhu C.tesi Mart 13, 2010 7:58 pm | |
| Renklendirme pek iyi değil. Kurgu sıradan. Anlatımınız kuru kalmış. Kelimeleri çok tekrar etmişsiniz. Puanınız: 86. Uyarı: Hala aktif olan ve dostumuz olmayan sitelerin adını vermek yasaktır. Bunu kötü niyetle yapmasığınızı düşünüyorum ancak yine de biraz daha dikkat etmeye özen gösterin. | |
|