Clémence benim ilk hesabımdır.
Yüzyıllardır süren bir lanete kurban gitmenin ne demek olduğunu 16 sene sonra anladı Clémence. Moroi babasının bir aşifte uğruna annesini bırakıp gittiğini öğrendiğinde evdeki herşeyi yıkıp geçmişti. Karşısında acizce ağlayan o Kraliyet züppesi halasına bağırarak; "Lanet olası.Bana o herifin öldüğünü söylediniz.Yıllarca.Ağladım , melekler kadar iyi babamı tanıyamadığım için kahroldum.Ama benim babam ahlaksız bir paranoyakmış." dedi. Halası erkek kardeşini savunmaya geçmek istiyordu. Ama o lanet adamın savunulacak hiçbir yanı yoktu. Clémence o adam yüzünden annesini kaybetmişti. Yıllarca halasının yanında yetişmişti.Halası bunları ona anlattığında Clémence sinirle herşeyi bir kenara fırlattı. Halası güçlü bir kraliyet hanımıydı. Ama egosu kendi yiğenine işlemezdi. Halası Adelaide; "Böyle söyleme Clémence. Annen ve baban genç moroilerdi. Annen çok güzel ve tazeydi. Ve kardeşimde gençti. Tutku onun benliğini ele geçirmişti." dedi. Clémence yalanlara daha fazla katlanmak istemezcesine ellerini kaldırdı ve; "Bana o adinin yerini söyle." dedi. Halası korkuyla gözlerini açtı. Clémence halasının oturduğu masaya ellerini vurdu ve; "Bana onun yerini söyle. Kalbine birşeyler saplamayacağım merak etme. " dedi. Halası tam adresi verdi. Ardından Clémence tam giderken ona; "Kardeşime birşe yapma Clém. Unutma o senin baban." dedi. Clémence içli bir kahkaha attı; "İkinizinde canı cehenneme. O adam için elimi kana değil hiçbirşeye bulamam." dedi ve büyük tahta kapıyı iterek dışarı çıktı.
Gece ıslak ve ürkütücüydü. Issız sokaklar köpek uğultularından başka birşey barındırmıyordu. Bir Moroi bu saatlerde dışarıda olmamalıydı. Çünkü Clémence'in bir gardiyanı bile yoktu. Sokak ışıkları ıslak yerleri belirgin olmayan , nahoş bir şekilde aydınlatıyordu. Bu saatlerde aklını şuhu düşünceler kaplamış sarhoşlar olabilirdi en nihayetinde. Clémence umursamadı ve adrese doğru ilerledi. Büyük bir ev karşısında sağlam temelleriyle dikilmişti. Camın önünde gölgesi yansıyan bir adam ayakta,elinde birşeylerle uğraşıyordu. Ve yanında ona sırnaşan genç bir kadın vardı.Clémence kemerindeki gümüş kazığı yokladı. O kadının kalbine geçirebilirdi. Bir Strigoi olmalı ve o adamı canice öldürebilirdi ama o adam buna değmezdi. Sonsuz bir laneti yaşamak gereksizdi o adam için. Clémence kapıya kuvvetli bir yumruk savurdu. Kapıyı çalarcasına değilde parçalarcasına. Geceyi yarıp geçen yumrukların sesi kesildi. Kapı güçlükle açıldı. Karşısında saçları omuzlarına inen , Clémence'in aynısı renklere sahip olan keskin hatlı , yaşlı olmasına rağmen yakışıklı bir adam geldi. Adam şuhu dolu sesiyle; "Bu saatte ne arıyorsunuz burada. Ve kimsiniz." dedi. Gerçekten tanıdık bir ispanyol aksaanı vardı. Clémence gözlerini çevirdi. Adama; "Beni tanımadığına inanamıyorum." dedi sinirle. Adam iyice süzdü Clémence'i. En sonunda sessizliği bozan bir homurtu çıkararak; "Hayır tanıyamadım genç bayan. Kendinizi tanıtırmısınız." dedi.Clémence isyan ederek; "Clémence Dimitri. Annesini bir aşifte uğruna bir kenara atıp bıraktıktan sonra annesini kaybeden ve babasının adi , doyumsuz bir paranoyak olduğunu öğrenen bir Moroi Kızı." dedi.
Adamın gözleri geceyi aydınlatırcasına masmavi parlayarak açıldı. Gerçektende ona benziyordu Clémence. Yüzü , saçları ve hatları. Adamın eli bir an titredi ama kendini kontrol etti. Ve; "Neden inanmalıyım ki sana?" dedi. Clémence dişleri arasından; "Herkes senin gibi adi bir Moroi değil Flavio Dimitri." dedi. Sesi geceyle dans ediyor gibiydi. Adam onu içeri çekti. O adama baba kelimesini bile söylemek istemiyordu. Ona koltuğa oturmasını söyledi. Clémence oturmadı. Elini göğsünde topladı. İçeriden bir kadın geldi. Kızıl saçlı , beyaz tenli ve simsiyah ölüm diye bağıran gözleri vardı. Ama kadının görünüşü bir ödleği andırıyordu. Muhtemelen gardiyan arkasına saklanan o aman-kıçıma-zarar-gelmesin tarzındaki kraliyet aşağılarındandı. Flavio'ya; "Bu genç bayan kim sevgilim." dedi. Clémence o an onu saçlarından tutup evirip çevirmeyi çok istedi ama yerinde durdu. Adam; "Kızım..." dedi içli bir şekilde. Kadını içeri gönderdi. Ardından Clémence'e döndü ve; "Kızım. Seni bulmayı yıllarca istedim. Annen beni aldatmıştı. Boşyere gitmedim. Bir evladımın bir kız evladımın olduğunu duyunca çok heyecanlanmıştım. Seni aradım ama izini bulamadım. Sonra ümidi kestim." dedi.Yalan söylediği her halinden açıkça belli oluyordu. Clémence gözlerini çevirdi. Cebindeki kazığı çıkardı ve adamın üstüne atlayıp kalbine dokundurdu. Soluyarak; "Bunu kalbine saplamamamın en büyük sebebi ne biliyormusun. Babam olman değil.Senin gibi bir adinin kanını elime sürmekten tiksinmem.Ama o kadına saplayabilirim.Çünkü o ölümü hakeden bir fahişe.Annemi ellerimden alan kadın o.Seni bizden koparak satılık bir moroi o." dedi.
Adamın gözleri şaşkınlıkla açılmış duruyordu. Kadın içeride kapıyı dinliyor olmalıydı. Clémence yerinden doğruldu. Kazığı kenara fırlattı. Ve; "Ama ne senin için ne de onun için lanet bir Strigoi olmayacağım." dedi kükreyerek. Hızla evden ayrıldı. Babasının böyle bir adam oluşuna çok üzülüyor ve lanet ediyordu. Issız sokak geceyi hoş karşılamamıştı. Sert bir hoyrat vardı. Yapraklar uçuşuyor ve bir uğultu çıkarıyordu. Korku filmlerinin en basit cinayetlerinin yapıldığı sahnelerine benziyordu ambians. Londra ilk defa böyle bir hoyrat görüyor olmalıydı. Clémence halasının evinin yerine annesiyle yaşadığı , 6 senedir boş olan evlerine gitti. Evdeki hizmetçiler belki birgün gelirler diye Clémence'i beklemişlerdi. Clémence ortak hesaptan paralarını alabileceklerini söyledi. Onlara minnet dolu ve yorgun bir gülücük yolladıktan sonra yeni gibi duran evinin odasına çıktı. Yatağa yattı ve ayaklarını kendine çekti. Şu ultra-aptal-klişe-vampir-aşkı filmlerindeki gibi bir an yaşıyordu. Şu imkansızlıklar yüzünden terkedilen sarsak kızın 4 romanlık hikayesi gibi. Clémence gözlerini yumdu ve sinirini üzerinden yavaşça attı. Rüyası herzamana kıyasla daha huzurluydu.