O hayallerimi süsleyen çocuk gitmişti. Zaten içinde zerre kadar sevgi olsaydı gitmezdi değil mi? Her şey yalanmış. Küçük bir seni seviyorum bile yalanmış. Nedir bu? Bir tür ceza mı? İnsanlara yaptıklarımdan dolayı cezalandırılıyor muyum şimdi de? Tek yaptığım onlara inanmak oldu. Güvenimi boşa çıkardıklarında da onları cezalandırdım. Sadece bu.
Bir uçurumun kenarında oturuyorum. Rüzgâr saçlarımı okşuyor. Sonsuzluğa gitmek istiyorum bir yandan, ama bu dünyadan kopamıyorum. Beni bağlayan bir şeyler var. Ölümün dibine kadar gelmişken yapamıyorum. Yaşamaktan vazgeçemiyorum işte. Hep umudum vardır. Şimdi de var. Arkamda bir ses duyacağım ve o gelecek. Beni sevdiğini söyleyecek. Önce ben ona inanmayacağım, ama o bana inandıracak. Sonra ölene kadar beraber olacağız. Hatta öldükten sonra bile.
Bir ses duyuyorum. Önce onun sesi olduğunu sanıyorum ama değil. Bu bir kız sesi.
" Ups, bunalım kızımız intahar eşiğinde mi yoksa? "
diyor kız. Ani bir şekilde arkamı dönüyorum ve keşke dönmeseydim diyorum. O var... Sevdiğim ve yanında sarışın bir kadın. Sarmaşdolaşlar. Tıpkı bana sarıldığı gibi belinden sarılıyor ona. Gülüyorlar. Sam'in sesi çınlıyor kulaklarımda.
" Ah, ağlama meleğim! Unutursun beni. Biraz zor olacak ama! "
Tekrar o muhteşem kahkahasını atıyor. Derinlerimde bir şeyler kıpırdanıyor. Meleğim dedi... Bilerek yaptı bunu. Onun bana meleğim demesini sevdiğimi biliyor. Ağladığımı o an farkedip ellerimi yüzüme götürüyorum. Yaşlarımı sildikten sonra doğruluyorum ve Sam'e doğru ilerliyorum.
" Aptalın tekisin Sam! İçimde biraz olsun sana saygım vardı. Onu da yitirdim sayende. Tebrikler! "
Alaycı bir şekilde gülüyor. Ondan nefret ediyorum. Bana yaptıklarının bedelini ödemeli. O kız da... O an kafama dank ediyor. Onlar kahrolası pisliklerden başka bir şey olmadığına göre yaşamalarına da gerek yoktur diye düşünüyorum. İçimdeki kin birden bire büyüyor ve içimde patlıyor. Cebimdeki jileti çıkarıyorum onlara çaktırmadan. Eğer farkederlerse kaçacaklarını biliyorum çünkü. Yüzüme bir gülümseme yerleştiriyorum.
" Ellerinizi verir misiniz? "
diyorum. Şaşırıyorlar ama onlara bir şey yapacağım akıllarına bile gelmiyor. Bileklerini yüzüme doğru döndürüyorum ve bir şeyler fısıldıyorum.
" Yaşamanız için bir neden yok. Siz öleceksiniz ve dünya bu iki pislikten kurtulacak. "
diyorum. Yüzlerindeki dehşeti görüyorum. İşte bu neşemi yerine getiriyor. Jileti alıp bileklerine bastırmamla çığlıklarını atmaları bir oluyor.
" Şşş. Kesin artık sesinizi. Zaten sizi kimse duyamaaz! "
diyorum ve şeytani bir kahkaha atıyorum ardından. Bileklerinden akan kıpkırmızı kanın kokusu cezbediyor beni. Yaralarına dokunuyorum. Elim müthiş bir kanla kaplanıyor. Tekrar şeytani bir kahkaha atıyorum. Elimdeki kanı ikisinin yüzüne sürüyorum. Şimdi iki tiyatro oyuncusu pislik gibi oluyorlar işte. Yavaş yavaş ölmelerini izliyorum. Tenleri beyazlıyor, dudakları morarıyor, yüzleri çekiliyor... Çirkinleşiveriyorlar birden bire. Aşina olunan kahkahamı tekrar atıyorum. Jiletimi Sam'in gömleğinde temizledikten sonra cebime sokuyorum. İki lanet olası pisliği uçurumdan atıyorum ve işte tamam. Her şey tamam...
Sonra cesetlerin başında duruyorum. Bakıyorum onlara gözlerimi kısarak... Sonra Sam'e takılıyor gözlerim. Neler yaptım ben? Ne yaptım? Sevdiğim kişiyi... Onu öldürdüm! Bu... Bu iğrenç bir şey! Onu hayatından ettim. Onsuz yapamayacağımı bile bile onu geberttim! Bu olmamalıydı, ben olmamalıydım. Bitecek şimdi her şey. Herşey!
Elimdeki jileti kendi bileklerime bastırıyorum. Acı bütün bedenimi işleyerek çığlıklarımı atmamı sağlıyor. Sonra acıdan hoşlanmaya başlıyorum. Gözlerim karıncalanıyor, midem bulanıyor... Sonrası karanlık.
Ve ateş hissediyorum. Beni çığlık çığlığa ağlatan bir ateş...
Cehennemdeyim artık. Sonsuza kadar...