Eylül’ün 1 i çoktan gelmişti. Kalbim neredeyse göğüs kafesimi parçalayıp dışarı çıkmak istercesine çarpıyordu. Ne yaparsam yapayım bir türlü sakinleşemiyordum. Aslına bakılırsa sakinleşmeye de niyetim yoktu. Her ne kadar Hogwarts ta son senem olsa da ilk günümü dünmüş gibi hatırlıyordum. Babam ve annem arkamda peron 9 ¾ peronunda ilk girişimin ardından beni hareket ettirip trene binmem için bayağı uğraşmaları gerekmişti. Devasa istasyon ve orada öğrencileri bekleyen hazır durumdaki kırmızı Hogwarts Ekspresi görünce adeta şok olmuştum. İlk arkadaşlarımla da orada tanışmıştım. Trenin dolu koridorunda sıkış tepiş giderken boş bir yer bulur bulmaz oturmuştum. İşte onlar oradaydı. Elizabeth ve Barty. İlk görüşte sıkı dost olmuştuk. Hala da öyleyiz zaten. Bunu değiştirecek bir şey bilmiyorum. Trenden birlikte indik ve sallarla Hogwarts a kadar gittik. Yağmur o kadar şiddetli yağmıştı ki herkes sırılsıklam olmuştu. Tabi kocaman Hagrid in bedeni birkaç öğrenciye siper olmuş durumdaydı. Hogwarts ın devasa binası gözlerimizin görme mesafesine gelince herkesten bir şaşkınlık iniltisi çıkmıştı. Özellikle ben duyduklarımdan sonra bu ihtişamlı yapıyı daha da merak etmiştim. Büyük kapıdan içeri girdiğim anda bir sıcak hava dalgası
bütün hepimizi kapmıştı. Hepimiz çoktan Hagwarts ın büyüsüne kapılmıştık. Büyük Salon'a nasıl girdiğimi hatırlamıyorum bile.Ardından herkesin binalara seçilme vakti gelmişti. Adım okunduğunda ki heyecanım şimdikine kıyasla daha fazlaydı tabi ki ama orada beni bekleyen tabureye gidip oturmak neredeyse ömrümün yarısını almıştı. Şapka kafama geçer geçmez " Gryffindor! " diye bağırmıştı. Bir an bayılacağımı düşünmüştüm. Babam ve annemin okudukları binada okuyacaktım. Bir Gryiffindor lu olmuştum artık. Binamın masasına giderken bile heyecanım gözle görülür bir şekilde ne azalmış nede artmıştı.
Ardından eski anılardan beni çıkarıp gerçek Dünya ya döndüren bir sarsıntı yaşadım. Elizabeth orda durmuş bana bakıyordu, gülümseyişi hiç değişmeyecek gibiydi, sıcak ve masum... Ardından parmağını şıklattı ve " Tamaaaam! Artık kendine gel. " dedi ve kafamı sallayıp ona gülümsemem bunu yerine getirdiğimin bir açıklaması olmuştu. Cebinden sarı bir kese çıkardı. İçindeki şekerlerden bana uzattı. " Napıyordun burada? Tren in hareket etmesine daha çok var. Anlaşılan okulu çok özlemişsin. " dedi gülerek. " Tahmin bile edemezsin. " bu alaylı cevabıma karşılık yüzündeki güümseme dahada genişledi. Ağzıma attığım şeker birden bütün dilimin yanmasına neden oldu. Birden ayağı kalkıp zıplamaya başladım. O ise orada durmuş kahkahalarla bana bakıyordu. Yanımızdan geçenler neler olduğunu anlamak için bizi delen gözleriyle inceliyorlardı. Birden şekeri tükürmesi isteği geldi içimden. Engel olamadım ve ağzımda canlı bir yangın başlatan şekeri bütün kuvvetimle ağzımdan fırlattım. Elizabeth sol omzuma hafifçe dokundu ve olduğum yerde dönerek ona kızgın bir bakış attım. Yerimde durmakta oldukça istikrarlı ama deminki çılgın dansımı hala tekrarlayacak bir halim varmış gibi hissediyordum. Çantasının yan tarafında duran şişeyi bana doğru uzattı. İlk önce tereddüt ettim ama " İç ... hadi. Bu etkisini ... azaltır. " kahkaları öncekinden daha kuvvetli çıkmıştı. Ama yapacak başka bir şeyim yoktu. Şişenin kapağını açar açmaz içindeki altın rengi sıvıyı bir çıpıda içtim. Ağzımda bir itfaiye etkisi yapmıştı ve bütün yanıgının sönemsini sağlamıştı. " Senin ... amacım ne Elizabeth Anderson! Yeterince sıcak bir gün - Eylüle göre oldukça sıcak bir gündü. Sayende yanıyorum artık! " bağırışlarım yerini homutuya bıraktı ve burun deliklerimden dumanlar çıktığını düşündüm. Elizabeth karşımda yarı utanmış bir halde bana bakıyordu. Hala elinde tuttuğu keseyi cebine kattı. Ama hala gülecek gibi bir hali vardı. Konuşmaya başlaması uzun sürmedi, " Sadece şaka yaptım. Ama kendini sende görsen benim gibi gülerdin Jake. Harika dans ediyorsun. " ardından kikirdemesine engel olamadı. Elini ağzına bastırdı ama ona baktığım atış onu sakinleştirmişti. " Belki bunu Barty'e yapman daha iyi olur. Eee ... sonuçta o böyle birşeyden çok hoşlanırdı. " İkimizde isterik bir halde gülmeye başladık.
Sonunda birşeyin ötüşü ikimizinde susmasına neden oldu. Bip bip bip bip bip ... Elizabeth saatinin olduğu kolunu kaldırdı. Sol kolu havada bana doğru yaklaştı. Saate baktım. Trenin gelmesine daha çok vardı. " Neden bu kadar erken çaldı ki? " diye sordum. " Büyük ihtimal tren erken geliyor. " inanılması zor birşeydi bu. Hogwarts treni bu güne kadar süresinden bir saniye bile şaşmamıştı. Bu sebebsiz - yada bilmediğimiz bir sebeten ötürü - değişiklik nedendi. Hemen 9. ve 10. cu peronların arasına doğru yürümeye başladık. Onun sandığı ve diğer eşyaları hemen birkaç metre ötemizde duruyordu. Perona vardığımızda birçok kişinin ordada kızgın bağırışlar ile dolaştıklarını gördü. Herkes bu olayı büyük bir şaşkınlıkla karşılıyordu. Kırmızı çantasını sandığının üstünden alıp koluna takan Elizabeth beni trenin kargosuna doğru çekiştirdi. Bir yandanda asası ile sandıkları itiyordu. Artık son sınıf olduğumuza göre serbestçe sihir yapabilirdik. O bu konuda bende daha iyiydi Ama benim kadar kuvvetli değildi ne yazık ki. Benimkini ve kendisinin kini yükledikten sonra tam bir bönüş yaptı ve " Tamam! Hepsi güvenli bir şekilde yerleştirildi. Ama hala aklım almıyor. Daha iki saat var. " bu hayal kırıklığını anlatacak bir sözcük bulamıyordum. Çünkü aynı duyguları şuan bende yaşıyordum. Ama nedenini elinde sonunda öğrenecektik. " Bende anlayamadım Elizabeth. Barty yi bulma... " cümlemi bitiremeden birinin sırtıma bir yumruk attığını hissettim. Yumruğun kuvvetinden bunun Barty nin iri bedeninden geldiğini anladım. Arkamı döndüm ve Barty nin tam karnına bir yumruk attım. Pek etkilenmiş gözükmüyordu. Ama dizleri üstüne çöküp " Ahh... Lütfen bana vurma lütfen ... " diyerek benim dahada sinirlenmeme neden oldu. " Barty çok ... çok uygun kelimeyi bulamıyorum bile senin için! " dedim hem kızmış hemde onu gördüğüm için çok mutluydum. Ayağı kalktı ve bana sarılıp " Biraz hızlı vurdum galiba. " dedi. Beni bırakıp Elizabeth'e yanaştı ve dudaklarının birleşmesini izledim. " Barty seni çok özledim. " Geçen sene başlayan aşkları hala devam ediyordu. " Gençlik bunu trende sürdürseniz. İyi bir yer bulamayacağız yoksa! " sesim kontrol edemediğim bir şekilde yüksek çıkmıştı. Barty ellerini Elizebeth in yüzünden çekip kafasının arkasında topladı ve " Tamam! " diyebildi sadece. Elizabeth in yüzü kıpkırmızı olmuştu. Ama mutlu olduğu her halinden anlaşılıyordu. Kendimize boş bir yer bulup oturduk. Çantasını kendisinden önce koltuğa fırlatan Elizabeth camın kenarına doğru oturdu ve dışarıdaki insan selini seyretme başladı. Bense diğer koltuğa oturup Elizabeth gibidüşünceli bir şekilde dışarıyı izlemeye başladım. Barty ise halinden gayet memnun bir şekilde Elizabeth in yanına oturdu.
Ellerini göğsünde birleştirip bize dönerken Elizabeth in yüzünde artık endişe değil tamamen kızgınlık vardı. " Bu yaptıkları cidden saçma. Bize bunu bir aydan önce haber vermeleri gerekirdi. " Kızgın bir şekilde homurdanarak başını salladı. Elimde olmadan onaylarcasına başımı salladım. Bihayet dışarıda hiç öğrencii kalmamıştı ve tren harekete geçeceğini bildiren o sesi çıkarttı. Yavaş yavaş sonrada hızlı bir şekilde okula yol almaya başladı. Aradan birkaç saat geçmişti ki kompartımanın kapısı açıldı ve Şekerci Kadın " Birşeyler ister misiniz çocuklar? " diye sordu. Her zamanki gibiydi. Üzerindeki kıyafet her yıl aynıydı. İlk yılımda neredeyse bütün paramı burada harcıyabilecekmiş gibi hiddetmiştim ama Hogsmade e gidince yanıldığımı anlamıştım. " Sadece üç balkabağı suyu, üç kazan pastası ve on tanede çikolatalı kurbağa istiyorum. " dedim. Son kısımda Bartye dönerek göz kıprtım ve oda memnun bir şekilde gülümsedi. Hepimiz tatlılarımı bitirir bitirmez gevşediğimizi hissettik. Treninde yavaş yavaş ısındığını hissediyordum. Hava kararmıştı ve Hogwarts'a varmamıza birkaç saat kalmıştı. Gözlerimi açtığımda Elizabeth in Bartye yaslandığını Barty in ise kolunu Elizabet in ozuma atıp onu kendine doğru çektiğini gördüm. Barty uyandığımı görünce " Gayet rahat görünüyordun. bizde uyandırmayalım dedik. " dedi mutlu bir şekilde. Yere atılmış bir çikolatalı kurbağa ambalafını alıp yanımızda duran poşete attığımda " İçim geçmiş. " diyebildim sadece. Uyku hali üzerimdeydi hala. Elizebeth gözlerini açıp bize baktığında Barty " Neredeyse vardık. " dedi kendinden emin bir şekilde. Bir yarım saatin ardından trenden üstümüzde cüppe indik ve bizi bekleyen at arabalarının olduğu yere doğru yorgun bir şekilde yürümeye başladık. Erken çıkmamıza rağmen çok geç varmıştık. Yol boyunca konuşmadık. Herkes bu aciliyetin nedenini merak ediyordu.
Aslınlı girişe vardığımızda birçok kişinin çoktan geldiğini gördük. Herkes birbiriyle fısıltılı bir şekilde konuşuyorlardı. Tam içeri girecektik ki ikinci sınıf bir öğrenci köşede üstü başı kirli bir şekilde oturuyordu. Ağlamaktan gözleri şişmişti. Büyük ihtimal geldiğinden beri ağlıyordu. " Ahh! " dedi Elizabeth ve kızın yanına gitti. Çamurlu cüppesini elindeki küçük peçete parçasıyla temizlemeye yarayan kıza " Noldu? Sorun nedir? " dşye sordu. Çok cana yakın konuşuyordu. Tamde Elizabeth den bekleneceği şekilde. " Sadece ... düştüm... " diyebildi kız. Elizabeth kıza güven vermek istercesine kıza gülümsedi ve asasını kıza doğrulttu. Cüppesinden çıkarken asanın çıkardığı sesi duyan kız ilk başta irkildi ve sonra " Napı... " demesine izin ermeden Elizabeht " AklaPakla! " dedi fısıltılı ama kuvvetli bir şekilde. Kızın üzerinde çamur lekeleri, ellerinde kirler birden kayboldular. Asasını memnun bir şekilde cüppesine geri koyarken Elizabeth çok mutlu gözüküyordu. Kız biraz şaşkın ama çok mutlu bir şekilde Elizabet e baktı ve koşarak oradan uzaklaştı. gözlerinden minnettarlığı yeterince okunuyordu.
Büyük Salon'a vardığımızda uğultu dışarıdan duyulduğundan daha yüksek bir hal aldı. Müdürün ayağı kalkmasıyla herkes sustu. Ayaktakilerde, bizde dahil olmak üzere boş buldukları yerlere sıkıştılar. Müdür büyük bir sükunetle konuşmaya başladı ama sesindeki belli belirsiz heyecan hissedilir bir şekildeydi. " Sevgili öğrencileri, ilk önce aklınızdaki soru işaretini kaldırmak istiyorum. Hepinizin çok kızgın olduğunu düşünüyorum. Haklısınızda ama size vereceğim haber bunun nedenini açıklıyor. Size haftaya açıklayacaktık ama işler tahmin ettiğimizden daha hızlı bir hal aldı. Yakında okulumuzda bir yarışma yağılacaktır. " Herkesten bir hayret nidası çıktı. Herkes sesinin yüksekliğini kontrol etmeden birbirlerine birşeyler söylemeye çalışıyorlardı. " Ama - diyerek herkesi tekrar susturdu müdür! Malesef bazı tersliklerden dolayı yarışma bir hafta önceden başlatılmaya karar verildi. Bu yüzden biraz sonra buraya Beauxbatons ve Durmstrang dan gruplat gelecektir. Biliyorum aklınıza hemen Üç Büyücü Turnucası geliyor ama bu seferki yarışma biraz daha farklı. Bu yarışma bu güne yapılmış en kapsamlı yarışma olacaktır. İçerisinde Quiddich , kuvvetli düellolar ve birçok zorlu görev olacaktır. " Herkesten bir sevinç çığlıkları çıkoyordu. " Bu yüzden - tekrar herkesi susturdu müdür ve konuşmaya devam etti - bu süre zarfında okulda çılgınca hareketler istemiyoruz! " . Hiç kimse birşey diyemedi.
Tam bu sırada Büyük Salonun ahşap kapıları takırdayarak ardına kadar açıldı. Heybetli kapıdan içeriye bir grup bayan öğrenci girdi içeri arkaların dev olduğu sanılan bir kadın nazik bir şekilde içeri doğru yürümeye başladı. Kızlar çok güzellerdi hepsininde yüzlerinde saf ve kendilerine aşık ettirecek kadar kuvvetli bir gülümseme vardı. Hepsi müdürün önüne geldiğinde durdular ve etraflarında döndüler cüppelerinin altından çıkan kelebekler etrafa yayılmaya başladı. Taki Beauxbatons tan sonra gelen Durmstrang öğrencilerinin çıkardığı kıvılcımlar başlayana kadar. Her adımlarında kıvılcımlar ateşler etrafa yükseliyordu. Sonunda bütün öğrenciler bir araya gelince müdür diğer müdürleri selamladı ve herkes yemek için masalara dağıldılar. Durmstranglılar Slytherinlerin oraya Beauxbatonsdakiler ise Ravenclew masasına oturdular. Ama ondan önce Seçmen Şapkanın seçimi vardı. Alkışlar eşliğinde bütün öğrenciler ait oldukları binaların masalarına doğru gittiler ve yemeğe başladılar .Güzel bir yemeğin ardından yenen tatlılar herkesin gevşemesine ve uykusunun gelmesine yetti. Müdür tekrar yerine geçerek " Bugün yeterince yoruldunuz şimdi herkes yatakhanelerine! " herkes yavaşça oturduğu yerden kalktı ve Bina başkanlarını izleyerek yatakhanelerine doğru gittiler. Elizabeth kızlar yatakhanesinin girişinde bizden ayrdıldı. Sandıklarımız çoktan yataklarımızın yanına bırakılmıştı. Hemen üstümüzü değiştirdik ve sıcak yatağıma kıvrıldım. " İyi uykular Barty. " dedim yarı uykulu bir halde ve Barty nin ne dediğini duyamadan uykuya daldım. Göz kapaklarımla savaşmanın bir anlamı yoktu. Tatlı uyku beni kendine dopru çekti ve heryer karardı ...