Yüzümü gri ve puslu gökyüzüne kaldırıyorum. Gözlerim bulutların üzerinde gezinirken rüzgar saçlarımı dağıtıyor. Başımdaki bereme rağmen... Onun beresi,bana kalan tek hatırası... Rüzgarın esmesiyle onun, o bilindik kokusu geliyor ve derin nefesler almaya başlıyorum. Sarı saçlarımın, sert esen rüzgarla dağılması umrumda değil. Hem o, böyle severdi saçlarımı. Doğal ve dağınık. Aklımın bir köşesinde huzursuzca kıpırdanan anıyı tutamıyorum ve gözlerimin önünden, yaşadıklarımızın akmasına izin veriyorum.
Saçlarım dağınık,deniz kıyısında yürüyorum. Kumsala vuran sert ve isyankar dalgalar bıraktığım ayak izlerimi siliyor. Kuzeyden esen sert rüzgar yüzünden ürperiyorum ve o, bunu farkedip siyah montunu omuzlarımın üztüne nazikçe bırakıyor.
Şimdi yine o siyah mont ve onun beresiyle bu sefer farklı bir rüzgarda üşüyorum. Beni ısıtacak o güçlü kolları bekliyorum ama yok. Umutsuzluk yüzümden okunurken kumsalda yürümeye devam ediyorum. Ne kadar gittiğimin önemi yok. Saatlerce yürüsem de o gelip beni sıcacık kollarının arasına almayacak. Kahretsin! Asi bir damla yaş yanağımdan aşağı yuvarlanıyor. Adı dudaklarımdan bir fısıltı halinde dökülüyor ve rüzgardan bu fısıltıyı ona iletmesini diliyorum çaresizce. Yere eğdiğim başımı kaldırdığımda biçimsiz bir kaya karşılıyor mavi gözlerimi. Rüzgarın bir kez daha esmesiyle yanaklarımın ıslak olduğunu hissediyorum. Gözyaşlarımı silmeye gelmesini diliyorum ama nafile. Hiç düşünmeden biçimsiz,gri kayaya tırmanıyorum. Eskiden böyle şeyler yapmazdım. Ama artık hiçbir şey garip gelmiyor.
Rüzgar bu kayanın tepesinde daha şiddetli esiyor sanki. Beni burdan alıp onun yanına götürecekmiş gibi. Saçma da olsa biran için bu düşünceye inanıyorum. Onun yanında olmak, onun dudaklarıyla buluşmak... Rüzgarın melodisi kulağıma o tanıdık sesi getiriyor.
-Dalga geçiyorsun Nate.
Rengarenk ve kocaman balonlar havada süzülürken onların birinin içinde olmanın nasıl birşey olduğunu düşünürken o, birlikte bu heyecanı yaşamamızı istiyor.
-Hayır Jenny! Ben yanındayım korkma.
Bana hep bu şekilde hitap ediyor. Ediyordu. Kalbimeo sözü ondan duyamamanın sızısı yerleşiyor ve bir damla daha yanağımdan süzülüp rüzgara karışıyor. Onun sarı saçlarının dalgalanışı aklıma geliyor. Ona sarılmak istiyorum. Şu an,burada... Gözlerimi gözlerine kilitleyip saatlerce öpmek istiyorum.
-Bir uçurumun ayrı iki yamacında bulunan iki kişiyiz. Aslında
birbirini tanıyan iki yabancı… Birbirini bağlı ancak ayrı kalmak
zorunda olan iki kalp…
Giderken söylediği son sözleri yankılanıyor kulağımda. Dalgalar hırçınlıkla kumları döverken, ayrıldığımız güne lanet ediyorum.
İnsanın gözyaşlarını içine akıtması ne demek artık biliyorum. Saatlerce ağladığınızda artık akacak gözyaşınız kalmıyor. İşte son damla da yanağımdan yuvarlanıp gitti. Diz çöktüğümü ancak soğuk canımı acıttığında farkediyorum. Sonra yavaşça ellerim uzanıyor kaya parçasına sanki onu hissetmek ister gibi. İçimdeki alevi söndürmek için soğuk kayaya yaslanıyorum. Boşuna. İçimde yanan alev bir parça olsun azalmıyor. Kurumuş gözyaşlarımı silerek yerimden doğruluyorum. Gelip beni böyle
görmeleri isteyeceğim son şey bile değil. Bana çok özel birini
hatırlatan kayadan, sırdaşımdan ayrılırken son bir kez dönüp kumsala
bakıyorum. Ve teşekkür ediyorum. Bana en güzel doğum günü hediyesini o
veriyor. Daha mutlu olacağımı düşünemiyorum.