Sean bugün yaşadığı olayın şokundan hâla çıkamamıştı.Başı öne eğik bir şekilde yer yer kırılmış yer yer sökülmüş olan taşla döşenmiş bir yolda ilerliyordu.Başını kaldırıp biraz etrafına baktığında terk edilmiş bir kasabada olduğunu anladı.Çocukluğundan beri ailesi Sean'ın buraya girmesini istemiyor ve hep karşı çıkıyordu.Sean şaşırmış bir şekilde etrafına bakarken arkasındaki evden bir ses geldiğini duydu ve irkildi.Sean hemen arkasını dönerek eve bakmaya başladı.Evin camları kırılmış ama eski olmasına rağmen sağlam olarak duran bir evdi.Sean merakına yenik düşerek yavaş yavaş eve doğru ilerlemeye başladı.Evin bahçe kapısına varması çok uzun sürmemişti.Paslanmış olan kapıya elini uzatarak kapıyı açtı.Gözlerini bir an olsun evden almıyordu.Bahçedeki kurumuş otlara basarak evin yarı açık kapısına ilerlemeye başladı.Gözlerini evden alarak etrafına bakmaya başladı.Bahçe büyük olmasına rağmen birkaç kurumuş ağaç ve çitlerin dibine ekilmiş kuru çiçeklerden başka birşey yoktu.Biraz daha dikkatli baktığında bahçenin tam ortasında bir gül olduğunu fark etti.Yönünü değiştirerek güle doğru ilerledi.Ayaklarını kuru otlara sürterek iliyordu biraz gittikten sonra gülün yanına varmıştı.Gül bahçedeki diğer bitkilerden ayrı olarak diri bir şekilde duruyordu.Sean elini kaldırarak yavaş yavaş güle yaklaştırdı.Siyah gül ilk defa görüyordu.Güle eli değmek üzereydi ki içerdeki sesi duyarak ilkildi ve kapıya döndü.Kapı tamamen açılmıştı.Sean ilk başta rüzgar sanmıştı ama etraftaki hiç bir şey hareket etmiyordu.Hava sakin bir şekilde güneşin batışını gösteriyordu,gökyüzünde ne bir bulut nede biraz rüzgar vardı.Sean herşeye rağmen evin içini merak ediyordu ve yavaş yavaş kapıya doğru ilerlemeye başladı.Kapıya vardığında evin içindeki hava Sean'ı tedirgin etmişti,Biran önce buradan uzaklaşmak istiyordu ama ayakları ise beynine karşı koyarcasına içeriye doğru ilerliyordu.Kapıdan içeri girdiği anda içerdeki bütün meşaleler bir anda yanmaya başlamıştı.Sean ne olduğunu anlayamamış bir şekilde önünde duran ahşap kapıya doğru ilerlemeye başladı.Kapının yanına geldiğinde kapının üstündeki desenleri incelemeye başladı.Bu bir soy ağacıydı.Sean dikkatli bir şekilde soyağacını inceliyordu.En sonda bir kişinin ismi ve resmi kazınmıştı.Sean bunu pek düşünmedi.Her ailede bir tane istenmeye kişi olur diye düşündü ve kapıyı açmak için elini kaldırdı.Eli daha kapının tokmağına değmeden büyük bir gürültü ile kapı açıldı.Sean şaşırmıştı ilk başta ateşler şimdi kapı.Sean kapının önünde eli havada kalmış bir şekilde duruyordu.Elini indirerek içeriye doğru ilerledi.Duvarları yeryer dökülmüş bir odaydı eşyaların hepsinin üstü siyah örtülerle örtülmüştü tek şey hariç.Şöminenin yanında duran altın bir sehpanın üstü örtülmemişti.Sean odanın içini bir süre süzdükten sonra sehpaya doğru ilerlemeye başladı.Sehpaya ilerledikte üstünde bir kitap olduğunu gördü ve elini yavaşça kitaba uzattı ve açtı.İçinde resimler vardı resimdeki kişilerin hepsi kendisi gibi soluk tenliydi.Sean bu durumu ailesine ne zaman sorsa hep bir hastalıktan bahsetmiş ve geçiştirmişlerdi.Sean üzgün bir şekilde albümü karıştırmaya devam etti.en son sayfaya geldiğinde resimin altındaki not dikkatini çekti ve okumaya başladı."Sean R. Holden bebekliğinde ailesinin ölümü sonucunda mecburen insanlara verilmiştir.Umarız büyüdüğünde bizi afeder"Sean ne olduğunu anlamamış bir şekilde resime bakmaya başladı bir erkek ve bir kadının kucaklarında bir bebekle çekilmiş bir resimleri vardı.Sean elini uzatarak resmi ve notu alarak cebine koydu bu arada arkasından donuk bir sesli kişinin konuştuğunu duydu ve hemen arkasını dönerek konuşan kişiye baktı.
-Sen senin burada ne işin var.Kimsin ve içeriye nasıl girdin.
Yaşlı adam meraklı bir şekilde Sean'a bakıyordu Sean kormuş bir şekilde cevap vermeye çalıştı
-Be ben Sean Sean Ronald Holden.Peki siz siz kimsiniz ve burası neresi.
Yaşlı adam gözleri büyümüş bir şekilde Sean'a bakıyordu ve birkaç geri adım atarak bağırmaya başladı.
-O burada Sean Ronald Holden burada geri geldi.Geleceğini biliyordum.
Bu sesden sonra yukardan sesler gelmeye başlamıştı.Sean kormuş bir şekilde bağırmaya başladı.
-Burası neresi sen kimsin ve kime bağırıyorsun.
Yaşlı adam gülümseyerek korkma manasında başını salladı bu arada kapının yanında duran merdivenden birkaç soluk tenli kişilerin indiğini gördü ve korkmaya başladı.Bunlar gençti en arkadan gelen kadın hariç.Sean hepsini süzdükten sonra yaşlı adama bakarak tekrar konuşmaya başladı.
-Kimsiniz.Burası neresi albümde yazanlar doğrumu.Siz nesiniz.
Bu sözlerinden sonra diğer kişilerin yüzünde bir tebessüm oldu ve arkalarında duran bir adam öne doğru ilerledi ve Sean'ın yanına geldi.
-Sean biz senin aileniz burada gördüklerin Holden ailesi.Burası ise senin şaton.Ailenden bize kalan son iki şeyden biri,diğeri ise sensin.Biz vampiriz.Bir gün buraya geri geleceğini biliyorduk.
Sean duydukları üzerine şok geçirmiş bir şekilde dona kalmıştı.Bugüne kadar hep vampirlerden korkmuştu.Demek ki kendiside onlardan biriydi.Bugüne kadar haç gördüğü yerde fenalaşmasının sebepleri.Ailesinin vampir sözü geçtiği anda konuyu değiştirmesi hepsinin sebebi buymuş demek ki.Bunları düşünürken omzunda bir el hisseti ve başını sallayarak önce ele sonraysa adama baktı.Azından zorda olsa bir kaç kelime çıkmıştı.
-Peki bugüne kadar niçin...
Sean sözünü tamamlayamadan bayılmıştı.Artık herşey daha karışık geliyordu.Gözlerini yenden açtığında başka bir odada olduğunu fark etti.Demin gördüğü herkes başına üşüşmüş ve Sean'a bakıyorlardı.Adam gülümseyerek.
-İnsanların yanına verilmemeni bunun için istiyordum.Vampir olduğuna alışmak zor oluyor.
Sean zorda olsa gülümsedi ve yanında duran kırmızı içecekten bir yudum aldı.İçeceğin tadı çok hoştu ama şimdi bunun ne olduğunu soracak kadar kendini iyi hissetmiyordu.Herkese son birkez göz atıktan sonra gözlerini yumdu ve derin bir uykuya daldı.